Bric ve Mist, Emperyalizmin en yüksek aşaması

Bric ve Mist, Emperyalizmin en yüksek aşaması
17 Ocak 2013 10:22

‘Emperializm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’ Lenin’in 1916’da yazdığı kitabın adı. Emperyalizm teorisini Lenin’de kitabının önsözünde övgü ile bahsettiği gibi ilk önce İngiliz ekonomist John Atkinson Hobson tarafından Emperyalism adlı 1902’de yazılan kitabında incelenmiş ve eleştirilmiş.

Mustafa MERSİNOĞLU H&H YORUM

Lenin’in diğer bir kaynağı da Rudolf Hilferding adlı  Avusturya doğumlu Marksist ekonomisttir ve en meşhur kitabı Finans Kapital, 1910 yılında yazılmıştır.

Kısaca ekonomik emperyalizm finans kapitalin tüm dünyaya yayılıp sömürmesi. Bir de bir bakıma bu eleştirel bakışın devamı diyebileceğimiz Bağımlılık teorisi var.  Bu teori Marksist açıdan Paul A. Baran tarafından 1957 de Ekonomini Politiğin Gelişmesi adlı kitapta ele alındı.
Bunun en bilineni Singer-Prebish tezi.

Prebish Arjantinli bir ekonomistti.  Birleşmiş Milletler’de çalışıyordu ve geri kalmış ülkelerin ancak ithal ikamesi ile sanayilerini kurup bu bağımlılıktan kurtulacaklarını düşünüyordu. Bunun daha geniş açıdan ele alınışı ise Büyük Dönüşüm 1944 adlı meşhur kitabın yazarı sosyalist Karl Polanyi tarafından yapılmıştı.

Çalışması ‘dünya düzeni’ denilen teorilerin başlangıcı olarak alınır. Bunu sonra ‘Modern Dünyanın Düzeni’ 1974 adlı kitabında İmmanuel Wallerstein iyice geliştirdi.

Bir çok eşitsiz değişim ve gelişim teorileri var. Bunlar ‘merkez periferi’ teorileri olarak da biliniyor. Bu düşünürlerden bazıları ve eserleri: Geri Kalmışlığın Gelişmesi 1966 Andre Gunter Frank, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişim 1973 Mısırlı Markist Samir Amir, (bugünlerde Mısırda olanlara da en iyi ışık tutanlardan), öldürülen Guyanalı Walter Rodney’ın Avrupa Afrika’yı Nasıl Geri Bıraktırdı 1972 

Ülkemizde de Türkiye’nin Düzeni 1968 Doğan Avcıoğlu, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi 1970 İsmail Cem, Emperyalizmin Türkiye’ye Girişi 1974 Orhan Kurmuş, Türkiye Üzerine Tezler  (1978) Yalçın Küçük, bu konularda kafa yoranlar ve eser verenler.

Başıboş küreselleşmenin zararları bir asırdan fazla ciddi olarak sorgulanıyor.  
Buna karşılık küreselleşmeyi savunanlar 12 Eylül darbesi ile başa geçince Dünya Bankası’nda yarım yamalak ekonomi öğrenmiş ancak küresel güçlerle iş birliğini çok güzel kapmış Turgut Özal, Türkiye’yi hiç el değmemiş kızların aniden açılması gibi zorla askeri darbecilerle beraber açtı ve ithal ikamesini durdurdu.

Aman yanlış anlaşılmasın bu deyimi kızlarımızı kadınlarımızı aşağılamak için demiyorum… Bu kabak gibi açılmayı yapanlar koskoca herifler. 

Bakın ben İngilizce neler biliyorum edası ile Turgut Özal, dilinden düşürmediği take-off’a geçecek dediği Türkiye’yi burun üstü çaktırdı. Bağımlı, denetimsiz açık pazar haline soktu. Bu ‘take-off’ Türkçesi ‘uçuşa geçme’ kavramını ona ABD’de de öğretmişlerdi.

Bu sosyalist bir ailenin anti-kömünist oğlu William Whitman Rostow adlı bir ekonomistin tezlerinden kaldırmaydı. Ekonomik Gelişimin Aşamaları: Komünist Olmayan  Bir Manifesto 1960 adlı kitabında Türkiye ve Japonya vs gibi ülkeleri inceleyerek bu aşamaları ortaya atmıştı. Bu teziyle Marksist devrimcilerin kendi kendine yeterli olma gelişim modellerine karşı çıkıyordu.

Bu aşamalar şunlardı:
1. Geleneksel toplum,
2. Uçuş için ön koşullar
3. Turgut Özal’ın sevgili take-off’u yani uçuşa kalkış
4. Olgunluğa varış
5.  Tüketim toplumu çağı.

12 Eylül’ün cici çocukları; liberaller ve ılımlı islamcılarımız sayesinde  tüketim çağına ulaştık, çılgınca tüketiyoruz.

Kuran kurslarında cep telefonu ve namaz kılana pad dağıtılıyor, ama çoğu dıştan alınan ürün ve servisler. Yerli üretim ya yok edildi ya da  yıllarca emekle  zorlukla kurulan ve başarılı üretim yapan kuruluşlarımızda top yekün yabancı yatırımcılarının eline geçti.
 

BRIC kavramını Goldman Sachs’ta  yatırım bankacısı olan İngiliz Jim O’Neill 2001’de çıkardı.

Bu Brazilya, Rusya, India(Hindistan), Çin gibi ülkelerden oluşan aynı aşamada ileri derecede gelişmekte olan ekonomiler. 

Bu BRIC küresel ekonomide gelişmiş G7 ülkelerinden güçün bu ülkelere doğru kaymasını gösterdiği için çok kullanılır oldu.
On yıl  sonra bir de MIST çıktı. Meksika, Indonesia (Endonezya) South Korea (Güney Kore) ve Türkiye.
Bu gruba katılmamız bazı çevrelerde büyük bir seviçle karşılanıyor. Evet Goldman Sachs bu gruplamaları ekonomik verilere göre yapıyor ama sadece yatırımcılara bir kıstas olması için, bir pazarlama yöntemi, yoksa o ülkelerin gerçek gelişmelerini hele sosyal gelişmelerini pek göz önüne alan bir yöntem değil.

Bu ülkelere ‘Emergent Markets’ ortaya çıkan ya da da yükselen pazarlar diyorlar. Muzipçe çevirirsek ‘fırlama’ pazarlar da diyebiliriz.  Yani yatırım yapılacak, şirket ve hisse senedi alınacak, daha çok mal satılacak, borç ve kredi verilecek çeşitli senet ve yatırım fonları yaratılacak ülkeler ve pazarlar olarak görüyorlar. 

Bol kar ve kazanç getirecek ülkeler diye ilgileniyorlar, kara göz ve kaşları için değil. Bu konuda gazetelerde bir çok haberler ve görüşmeler yayınlanıyor. ‘BRIC ve MIST içinde en farklı Türkiye’ adlı yazıda Dünya Bankası Baş Ekonomisti ve Kalkınma Ekonomileri Başkan Yardımcısı Justin Yifu Lin, Dünya gazetesinin sorularını yanıtlamış. Ne kadar kalkınma vs dese de satır aralarından anlaşılan, ana kaygısı borsaların düzenli çalışması,  paranın, gelirlerin, yatırımların, devlete ve sosyal harcamalara değil özel sektöre kaydırılması.  
 
Bloomberg yatırım sitesinde çıkan BRIC mücidi Jim O’Neill Londra’da Anadolu Ajansı ile görüşmesinde   ‘Türkiye 2013’te % 5 büyür’ demiş.

Sabah gazetesinde 29.10.2012’de çıkan  haberin başlığı ‘BRIC çöktü para Türkiye’ye’. ‘2010’un ilk yarısında 3.2, 2011’de ise 6.8 milyar dolarlık yabancı yatırım çeken Türkiye, bu yılın altı aylık döneminde 8.2 milyar dolarlık uluslararası yatırıma ev sahipliği yaptı. Dönemsel olarak geçen yıla oranla yüzde 20.8 yükselen Türkiye, 19’uncu sıraya çıktı. 2010’da 29, 2011’de ise 23’üncü olan Türkiye, ilk kez 20 ülke arasında yer aldı. BRIC ülkelerinde ise düşüş yüzde 40’ları geçti.’

Yazıda da gördüğünüz gibi hep yabancı sermayenin yatırımları önemli. Bu yatırımların çoğu ülkemizde şirketlerin alımı yani sermayenin el değişimi ve devlet kuruluşlarının özelleştirilmesi, yeni iş sahası açan ya da teknoloji getiren yatırımlar değil. Bir çok şirkette alınıp sadece emlak olarak kullanılıyor ya da yalnız pazarı kapmak için  alınıyor fabrikalar kapatılıyor, alan şirket başka ülkelerde ürettiği aynı ürünleri ithal edilip satıyor. Bu da doğal olarak işsizliği artırdığı gibi yoksulluğu da artırıyor. 

Kârlar ülkemizde sermaye ve yatırım yaratacağına, yurtdışına gidiyor. Wall Street Journal adlı ABD ticaret gazetesinin Borsa Gözlemi sitesinde yazan Emre Peker, Fitch adlı kuruluşun Türkiye’nin kredibilitesini bir derece yükseltip üç B eksi yapmasına rağmen, bunu beğenmiyen Tayyip Erdoğan’ın kızdığını, ideolojik ve politik sebeplerden hakkının yendiğini söylediğini yazmış. Evet, kredisi düşük olursa ülkesinin pazarlamacısı olduğunu söyleyen başbakan, ülkesini babalar gibi satmada zorlandığı gibi borç almada da zorlanacak. Bu az da olsa kredi artışı için Hazine, Standart&Poors’la sözleşmesini bitirip Fitch ile anlaşarak ödüllendirildi ki ilerde daha iyi not versinler.

Al gülüm ver gülüm her yerde çalışıyor ve bu şirketlere ülkemizi satsınlar diye bir de para ödeniyor. Kredimiz artacak ki  her şeyi satıp savıp, yerine göre komisyon alınacak, kimine küçük ortak olunacak, ülke borçlanacak ki  çoluğa çocuğa alınan gemicikler  gemi olacak, dünyanın zenginleri arasına girilecek. Maalesef bazı insanlarımız da buna bakıp ses çıkarmayıp biz de gemimizi yürütelim diye düşünüyor.  Ancak emperyalizm yani uluslararası sermaye buna fırsat vermez çünkü ülkeler onun gözünde bir maldır ve bu ülkelerin; borçlarından tutunda, şirketlerine, hatta ordularına kadar her şeye alınıp satılacak gözüyle bakılır.  

‘En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan  ne de filan milletler; bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve bir saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan, kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir..’ Mustafa Kemal Atatürk

Ocak 2013 Brighton, İngiltere.
 
 


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı