Bozacının şahidi şıracı

Bozacının şahidi şıracı
12 Kasım 2012 12:55

12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye’deki bir gecekonduda bulunduğu iddia edilen bombalar bahane edilerek başlatılan “Ergenekon Davası” birçok açıdan ilginç gelişmelere sahne oluyor. Öyle ki ileride hukuk fakültelerinde tez konusu olabileceği gibi, dünyadaki ilginç davalar sıralamasında da ilk sıralarda yer alacaktır.


Hilmi SARAL H&H YORUM

Davaya delil oluşturan ve gecekonduda bulunduğu ileri sürülen bombalar bulunduktan on beş gün sonra üzerlerinde sanıkların parmak izlerinin olup olmadığı araştırılmadan imha edilmişlerdir. İmha edilmeleri gerekiyordu, çünkü üzerlerinde zaten sanıkların parmak izleri yoktu. Görevi gerçeği ortaya çıkarmak olan mahkeme delilleri karatmış, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemiştir.
 
Bilindiği üzere bu dava Tuncay Güney adındaki dolandırıcılıktan gözaltına alınmış birinin ifadesi üzerine kurulmuştur. Tuncay Güney, “gazeteci”, “istihbarat elemanı” , “Kuran Kursu Müdavimi”, “Haham”, “Eşcinsel” , “Fetullah Hocanın özel kalem müdürü” gibi birçok özelliği olan “karanlık ve karışık” bir kişilik. Kerameti kendinden menkul bu kişinin bilmediği konu, tanımadığı kişi yok. İfadesini alan polis şefi Ahmet İhtiyaroğlu, “Bize kurgulanıp gönderilmişti” diyor.
 
Davanın ikinci önemli tanığı Osman Yıldırım adındaki eski bir sabıkalı. Osman Yıldırım, “hırsızlık”, “gasp”, “adam öldürme” ve en önemlisi “öz ablasının kızını pazarlamak” suçlarından sabıkalı. Davanın savcısı Zekeriya Öz, bu tanığı o kadar seviyor, onunla o kadar samimi ki ona “Osmanım” diye hitap ediyor. Allah muhabbetlerini artırsın, ne diyelim.
 
Geçen hafta açıklandı ki bu davanın “Deniz” kod adlı en önemli gizli tanığı Şemdin Sakık’mış. Gerçi bunu Ulaş Özyurt , üç yıl önce odatv. de yazmıştı. Şemdin Sakık, otuz üç askerimizin şehit edilişinin emrini veren ve Abdullah Öcalan’nın yardımcılığını yapan bir PKK’lı.
 
Birbirini tanımayan, aynı ortamları paylaşmayan bu kişilerin aynı davanın tanığı olabilmesi başlı başına bir araştırma konusudur. Bunların ortak yanları suçlu-sabıkalı oluşları ve hükümetin kontrolünde oluşlarıdır.
 
Benzer bir durum da davanın sanıkları için söz konusudur: Sanıklar da çoğunlukla birbirini tanımamakta, aynı ortamı paylaşmamaktadırlar. Hatta içlerinde siyasi husumet olanlar da vardır. Hepsinin ortak yanı Amerikancı AKP politikalarına karşı oluştur.
 
Bu kişilerin tanıklığı ile ülkemizin saygın bilim adamları, yazarları, Eski Genelkurmay Başkanı da dahil olmak üzere bir çok subayımız “terör örgütü üyesi” olmak suçlamasıyla yargılanmaktadır.  Bir PKK’lının, bir godoşun  ve bir nonoşun güvenilir tanıklığı ile adaletin tecelli etmesini bekliyoruz.
 
İşte bu “müstesna şahsiyet”lerin tanık olduğu dava için Başbakan Erdoğan, “Ben bu davanın savcısıyım” demişti anımsarsınız. Herkes, Başbakan nasıl böyle bir şey der, bu yargıya müdahale değil mi diye sorarken, Habur’da kurulan “Çadır Mahkeme’nin” dağıttığı adalete saşırmıştı.
 
Ama artık açıkça anlaşıldı ki savcısı Başbakan’dan, tanıkları da yukarıdaki kişilerden oluşan mahkemelerden dağıtılan adalet ancak Habur’daki gibi olur.
 
Ne demişler: Bozacının şahidi şiracı. Şaşırmamak gerek. Her şey olabilir.
 
[email protected]