Beş soruda Kaz Dağları’nda siyanür kullanımı!

Beş soruda Kaz Dağları’nda siyanür kullanımı!
12 Ağustos 2019 11:17

Kirazlı maden projesi için 195 bin ağacın kesildiğinin ortaya çıkmasının ardından başlatılan Su Nöbeti 17’nci gününe girdi. Bölgede olası bir siyanür kullanımı sağlık ve çevreyle ilgili çok ciddi risklere yol açacak.

 
Pelin Ünker / Deutsche Welle Türkçe
 

Kaz Dağları’nda, Kanadalı Alamos Gold şirketi tarafından Çanakkale’nin Kirazlı köyünde yürütülen altın madeni projesi için 195 bin ağaç kesildi. Ancak maden faaliyetinin yarattığı çevre felaketi bununla sınırlı kalmayacak. Maden işletmeye açıldığında siyanürle yapılacak ayrıştırma faaliyeti, çevre ve sağlıkla ilgili çok ciddi risklere yol açacak. Peki bu riskler neler? Beş soruda derledik:

 

 

Kirazlı maden projesi için yapılacak işlem nedir?

 

 

İşletme açıldığında altın çıkartıldıktan sonra ayrıştırma işlemine tabi tutulması gerekiyor. Bu işlem için 20 bin ton siyanür kullanılacak. Bu miktardaki siyanür Bandırma Limanı’ndan taşınacak. Siyanürün kullanımının yanı sıra limandan taşınması da ciddi bir risk olarak görülüyor. Altın, açık ocak siyanür havuzlarında ayrıştırılacak.

Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı Rebiye Ünüvar’a göre 72 milyon ton cevher dinamitlerle patlatılıp işlenecek. Bunun 26 milyon tonu siyanür ile işlem görecek.

Siyanür işlemi sırasında sadece altın çözülmeyecek. Bu işlem sırasında ayrıca arsenik, antimon, kurşun, kadmiyum, krom gibi binlerce ton ağır metal de çözülecek.

 

 

Altın madenciliğinden su ve toprak nasıl etkilenecek?

 

 

Altın madenciliğinin yapıldığı alanlar, bir zamanlar ormanlar ve temiz su kaynaklarına ev sahipliği yaparken, bu faaliyetten sonra kratere dönüşmüş dağlar, üzerinde canlıların yaşayamadığı araziler, kirlenmiş on binlerce kilometre akarsu ve yüzlerce göle dönüşüyor. Madencilik alanları incelendiğinde genellikle ay yüzeyine benzer bir görüntüde olan, bitkiden yoksun, kırık kaya ile kaplı ve kirli bölgeler olması dikkat çekiyor. Açık maden çukurları yer yüzeyinin deformasyonuna ve çökmesine neden oluyor. Su kaynakları ise atık havuzlarından gerçekleşen sızıntılar, havuzların yıkılması, taşması ve benzeri kazalar ya da atıkların doğrudan nehirlere ve denizlere dökülmesi, asit maden drenajı gibi pek çok farklı süreçle birlikte kirleniyor.

Kirazlı Maden Projesi ile ilgili devam eden hukuki süreç için hazırlanan uzmanlar raporunda bu durumun yaşandığı farklı örneklere yer veriliyor.

Raporda, örneğin ABD’nin Montana eyaletinde faaliyet gösteren Pegasus Gold’un 1997’de aleyhine açılan bir davada yer altı suyuna verdiği zarar nedeniyle 34 milyon dolar tutarında bir masraf yaparak ek bir su arıtma tesisi kurmayı, bir halk sağlığı araştırması yapmayı ve diğer önlemleri almayı kabul etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

Altının çıkartılmasının ardından ise bölgede yüzlerce hatta binlerce metre derinliğe ve genişliğe ulaşabilen açık çukurlar ve atık kitleleri kalıyor. Genellikle yer altı su düzeyinden daha derinde olan bu çukurların aktif bir pompalama olmadığı sürece suyla dolup yapay göllere dönüştüğü, bu çukurların çok hızlı şekilde toksik özellik kazanabildiği ve asidik göllere dönüştüğü bildiriliyor.

Öte yandan su kirliliğinin yanı sıra ayrıştırma işlemi sırasında halkın su kaynaklarının tükenmesine neden olabilecek miktarda da su tüketiliyor. Örneğin Kirazlı altın madeninde 1 gram altın için 4 ton su kullanılacak.

 

 

Vahşi hayvanlara ve ekosisteme etkisi nedir?

 

 

Vahşi hayvanlar özellikle de bir dinlenme noktası arayan göçmen kuşlar için bir çekim alanı oluşturan toksik göller ve madenciliğin kirlettiği su kaynakları, doğal yaşam açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Örneğin, Avustralya Nortpareks’de 1995’de gerçekleşen bir atık havuzu kazasının ardından şirket yetkilileri tarafından maden yakınında 100 ölü kuşun bulunduğu bildirildi. Ancak, daha sonra yapılan sayımda bin 583 ölü kuş tespit edildi. Dört ay sonra yapılan izlemede ise ölü kuş sayısı 2700’e çıktı.

Balıkların memelilere göre siyanüre daha hassas olduğu belirtiliyor. Kirazlı madeniyle ilgili uzmanlar raporunda, kronik ve akut maruziyetin çok sayıda balığın ölümüne, hayatta kalabilenlerde ise toksik madde birikimine neden olduğu belirtiliyor. Maden atıklarının akarsulara dökülmesinin ardından çok sayıda memeli hayvan, özellikle sığır ölümü de gerçekleşiyor.

 

 

Tarımsal faaliyet nasıl etkilenecek?

 

 

Yörede yapılacak altın madencilği sonucu tarımsal faaliyet de zarar görecek. Toprak ve su kaynaklarının kirlenmesiyle tarımsal üretimde verim ve kalite kaybı yaşanacak. Çanakkale’de tarımdan geçinen nüfus yüzde 50’nin üzerinde.

Madencilik faaliyetlerinin yapılacağı proje alanının sınırları içinde yer alan Atikhisar Barajı su toplama havzası ile Çanakkale, Kepez, Karacaören ve Özbek ovalarına ait 5 bin 200 hektar tarım arazisi sulanıyor. Bu bölgelerde nektarin, şeftali, elma ve kiraz üretimi yapılıyor.

Çanakkale İli, Türkiye’deki toplam üretim miktarlarına göre, şeftali (nektarin) üretiminde yüzde 24.83 ile birinci sırada, diğer şeftali çeşitlerinde ise yüzde 14.98 ile ikinci sırada yer alıyor. İlde tarımı yapılan ürünlerden 44’ü, üretim miktarları bakımından Türkiye sıralamasında ilk 10’a giriyor. Bayramiç Beyazı, Bayramiç Elması ve Ezine Peyniri bölgenin coğrafi tescilli ürünleri.

Burada siyanürle yapılacak ayrıştırma işlemleri sonucunda tarım topraklarında ağır metal kirliliği yaşanacak. Verim, kalite ve pazar değerindeki kayıplar sonucu, ekonomisi tarıma dayalı bölgede tarımsal üretimden elde edilen gelir azalacak. Yaşanacak gelir azalması sonucu çiftçilerin sabit tesis yatırımları zarar görecek. Bu da üretim kayıplarına, kırsaldan kente olan göçlerin artmasına ve sosyal problemlere neden olacak.

Sonuç olarak ekonomisi çoğunlukla dışa bağımlı hale gelen Türkiye’nin tarımsal üretimine darbe vuracak.

 

 

Siyanür hangi hastalıkların habercisi? İnsan sağlığına etkisi nedir?

 

 

Siyanürün zehirli bir madde olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Nilay Etiler, siyanürün yüksek miktarda alındığında akut zehirlenmeye yol açtığına dikkat çekiyor. Etiler’e göre bu da kısa sürede kalp ve beyni etkileyerek koma ve ardından da ölüme yol açabiliyor. Uzun süreli ve daha düşük düzeylerde maruz kalma sonucunda ise kronik zehirlenme ortaya çıkıyor. Bu tabloda, solunum güçlüğü, kusma, kan tablosunda değişim, baş ağrısı, tiroid bezinde büyüme gibi durumlar gözleniyor. Kanda siyanür düzeyi yüksek olduğunda el ve ayak parmaklarında zayıflık, yürüme güçlüğü, işitme sorunları, görmede bozukluk görülüyor. Siyanürün kanser yapıcı etkisi saptanmasa da üreme sistemi üzerine etkileri sonucunda doğumsal bozukluklara neden olabiliyor.

Siyanür işlemi sırasında altınla birlikte çözülen çinko, nikel, bakır, demir, arsenik gibi ağır metallerin de insan sağlığına ciddi etkileri söz konusu. Bu metallerin yer altı ve yer üstü sularına ya da toprağa bulaşması, insanlara gıda ve su yoluyla geçebileceği anlamına geliyor. Ayrıca besi hayvanları da bu durumdan etkileniyor. Hayvansal gıdalar ile de insanlara bulaşıyor.

2011 yılında Kütahya’da Eti Gümüş tesislerinde gerçekleşen kaza sonucu atık havuzunun çökmesiyle 25 milyon ton siyanür ve diğer toksik maddeleri içeren su ovaya yayılmıştı. Bugün hala o bölgede hayvanların zehirlenerek öldüğü biliniyor.

Kanada Hükümeti siyanür kullanımının insan ve çevre sağlığı açısından ciddi bir sakınca taşıdığını açıkça belirtiyor. Konuya dikkat çeken Türk Tabipler Birliği, bugün Kanada Tabipler Birliği’ne bir mektup gönderdi. Mektupta siyanür kullanımına ilişkin riskler karşısında iş birliği çağrısında bulunuldu.

 

 

https://www.dw.com/tr/be%C5%9F-soruda-kaz-da%C4%9Flar%C4%B1nda-siyan%C3%BCr-kullan%C4%B1m%C4%B1/a-49953796