Bedri Baykam: Kılıçdaroğlu İnce’ye direndiği kadar AKP’ye direnseydi ve seçim güvenliği için didinseydi; bu iş bitmişti!

Bedri Baykam: Kılıçdaroğlu İnce’ye direndiği kadar AKP’ye direnseydi ve seçim güvenliği için didinseydi; bu iş bitmişti!
4 Ağustos 2018 14:00

CHP’de sular durulmuyor/ Birbirlerini yiyorlar/Bu işin sonu kayyum!”

 

Bedri Baykam / Odatv

 

Son bir ayda CHP’de yaşanan gelişmeler ve 15 günlük olağanüstü kurultay imza toplama periyodunun sonunda olayların gelip çattığı nokta! Altı Ok düşmanları mest olmuş durumda ve birisi ellerini ovuşturuyor…

 

 

Parti’nin Genel Merkezi, akıl almaz bir sathı müdafaa yaparak en sert şekilde “isyancılara” direniyor. Halk ise 24 Haziran gecesi son verilen rüyalarına tekrar ulaşmak için canını dişine takmış son bir çabayla -o geceki büyük hatalarına rağmen- İnce ve ekibinin başlattığı rüzgara destek olmaya gayret ediyor.

 

 

İmzalar dün beklendiği gibi CHP Genel Merkezi’ne teslim edildi. Genel Merkez zaten iki haftadır imza toplama operasyonuna karşı yapılabilecek her türlü muhalefeti yapmıştı. Basına verilen eleştirel demeçler, o meşhur “nedir bu koltuk sevdası” başlığı, Genel Merkez’de sürekli örgütü arayarak,tavır koyarak kesinlikle imza verilmemesi konusunda bir istihbarat ve baskı çalışması yapan ekiplerin kurulması ve genel anlamda yürütülen koca halkla ilişkiler çabasını gördüğümde ister istemez şu hisse kapıldım: CHP yönetimi, parti içi muhalefetine karşı kurultay çabalarına direnmek için harcadığı çabanın yarısını mesela 24 Haziran seçimlerindeki güvenliği ve kontrolü oy sayımlarını kontrol altına almak için kullanabilseydi, belki demokratik çevreler ağır yenilginin muhasebesi altında eziliyor olmayacaklardı!

 

 

Zaten Parti’nin genel başkan yardımcılarından Muharrem Erkek, haber alınır alınmaz, “yeterli imza olmadığı görülüyor” şeklindeki şaşırtıcı bir çıkışla hemen işin rengini belli etti.Bugün de Parti resmi olarak “imzaları kabul etmeme” pozisyonunu teyit etti.

 

 

Bu zaten günlerdir görülen bir şeydi. Kılıçdaroğlu ve ekibi, her ne pahasına olursa olsun, Kurultay’ı toplamak istemiyordu, çünkü bu sefer muhalefete karşı kaybetmek durumunda kalabileceklerini görüyorlardı. Bu nedenle imza sürecinin en başından beri Genel Merkez, sürekli olarak “Şu kadar imza toplayamazlar, bu kadar imza toplayamazlar, yalnız şu kadar toplanmışlar, bu kadar toplasalar zaten biz o kurultayı kendimiz toplarız” gibisinden sürekli olarak avam bir şekilde rakam yarıştırması konusuna kamuoyu önünde girdi!

 

 

İmzaların ısrarla daha ilk dakikadan “kabul görmemesi”, geri çekilen imzaların hemen “danks” diye masaya sürülüp işin muhasebesinin hemen eksiye çevrilmesi, son derece yakışıksız bir tablo yarattı.İddialara göre fotokopi imzalar, mükerrer imzalar ve artık “delege olmayanların” imzaları düşüldüğünde, çıkan rakam 605’miş! Tabii insanın aklına daha bundan sekiz gün kadar önce Genel Merkez’in “Ellerinde 604 imza varsa getirsinler gereğini yapalım kurultaya gidelim” sözleri de yankılanmaya devam ediyor. O sözler herhalde demokrasi diline tercüme edilirken… kayboluverdiler! Ortada gezen “imzalar geri çekilemez” şeklindeki Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin, 2007 yılında,bu konuda Gaziantep 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006 kararını onaylayarak bir içtihat yaratmasına rağmen, bunu DA reddeden Genel Merkez, belki de muhalefet şayet yargıya başvurursa, onları “Kendi partilerine dava açarak mahkemelik ettiler, belki kayyumla Kurultay’a gitmek durumunda bırakacaklar koskoca CHP’yi” şeklinde bir ters köşeye yatırmak istiyor. Ama bir de madalyonun diğer yüzü var…

 

 

MUHALEFETİN DOĞAL STRATEJİLERİ VE TEPKİLERİ

 

 

Muhalefet tabii ki bu aşırı dirence bence haklı olarak tepkili. Ortada koltuğa “japonla” yapışmış bir Genel Başkan ve ekibi var. Sanki o koltukları ve sıfatları kaybetmek, onlar için yıkım ve ölüm arası bir şeyler olacak gibi bir hava yaşıyorlar ve yaşatıyorlar. İmzaları geri çektirmek için yaptıklarının dökümleri, maalesef CHP tarihinin unutulmaz bir güzelliği olarak kayıtlara geçmeyecek. CHP’ de Kurultay için imza verenler tehlikede olmanın dışında ayrıca büyük bir huzursuzluk yaşıyorlar. “Acaba bizi disipline vermeye çalışacaklar mı? Yoksa derhal organize olup Parti’nin önünde büyük bir tepki mi vermeli?”. Tabii buna benzer zamanlarda tecrübesiz ve siyasete yeni atılmış olan daha gençlerin hemen “İstifa edelim yeni parti kuralım, DSP ile birleşelim” şeklinde fevri davranışlara yeltenmeleri, çok sık görülen bir davranış biçimi. Azıcık düşünseler veya daha tecrübeli arkadaşları ile konuşsalar, ne istifanın ne de yeni parti kurmanın herhangi bir çare olabileceğini anlarlar.

 

 

Ama muhalifler arasında şu düşüncede arada gündeme geliyor: “Kurultaya izin vermiyorlar mı? Bunu engellemek için her faullü çirkin davranışa mı yelteniyorlar? O zaman bırakalım eski tas eski hamam kendi belirleyecekleri akıl almaz adaylarla yerel seçimlere girsinler, Parti maalesef önlenemez düşüşünü yaşasın, o zaman da kaçacak delik arasınlar, kendi düşen ağlamaz”. Gerçekten de belki de Kılıçdaroğlu ekibi için en korkunç senaryo bu olur!

 

 

CHP BU HALİYLE SEÇİMLERE GİRERSE NELER YAŞANIR?

 

 

Hiç uzatmadan söyleyeyim: Kurultay’ı toplama inadıyla CHP bu yerel seçimlere şimdiki yönetim kadrosu ile girerse alacağı oy %15 ila 20 bandı arasına oturur en iyi ihtimalle. Halkın oy vermeye artık ne tıpış tıpış gidecek hali kaldı, ne şevkle, ne de Cumhuriyet endişesiyle… CHP seçmenleri artık yorgun, sinirleri bozuk ve kendilerine reva görülen muameleyi kabul edecek halde değiller! Deniz bitti, sabır bitti, hoşgörü bitti. Bu sefer Parti’yi ve Atatürk’ü ve rejimi, yerel seçimlerde bu şekilde koruyamayacaklarını anlayarak-maalesef Kılıçdaroğlu ve ekibinin hala öngöremedikleri- felaket sonucu ortaya bırakacaklar. Kimi hiç oy vermeyecek, kimi boş oy atacak, kimi İYİ Parti’ye kaçacak… Halk artık sempatiyle bakmayacak Altı Ok’a. Karşısında dokuz seçim kaybından sonra hiç umursamadan yoluna devam etmek isteyen bir yönetim ve ona yapışmış çıkar arayan grupçuklar görecekler. “Beter olsunlar” veya “Benden bu kadar, ne halleri varsa görsünler!” arasında geçecek karşılaşma… Buna inanmayanlar varsa, şimdiden sosyal medyada dikkat çeken “Bu yönetimle CHP’ye benden artık oy çıkmaz +1” kampanyalarına zahmet edip bakıversinler. CHP iktidarı, bu olası mağlubiyetin faturasını inandırıcılıktan uzak bir şekilde muhalefete çıkarmaya çalışacak, başvurabilecekleri son kaçış noktası olarak…

 

 

Artık ortada HDP’ye taktik oy atan gruplar da pek olmayacak. AKP’nin elindeki hiçbir belediye kazanılamayacağı gibi, belki en sağlam sanılan bazı belediyeler de kaybedilecek. Kimlerin halkın ve örgütün tepkilerine rağmen aday yapılacağını görür gibi oluyorum. Bugüne kadar Ekmeleddin ve Abdullah Gül’den dem vuranlar, bu sefer de bazı büyük şehirlere yine din siyaseti çıkışlı isimler yer yerleştirmeye kalkarlarsa, hiç şaşırmam! Kılıçdaroğlu’na artık kimin hangi baskıyı hangi yöntemlerle yaptığını anlamam mümkün değil. Bildiğim tek şey, Akşener olmazsa cumhurbaşkanlığı adaylığına Abdullah Gül’ü koyacak bir zihniyetin, bu seferde kendi üyelerine çeşitli külahları ters giydirecek olması… Bu hiç de sürpriz olmaz. Neler yaşanabileceğini düşünmek bile istemiyorum!

 

 

ANTİ-DEMOKRATİK TÜZÜĞÜN KÖKENİ: BAYKAL

 

 

Ortada net bir şekilde verilmiş bir çeşit güvensizlik oyu var. Hiç kimse ucuz demagojilere kaçıp 621’den on eksikti beş fazlaydı niye gülünç şekilde halkın kafasını şişirmesin!Burada yurdun her köşesinden tepkiler, sesler avaz avaz yükselirken, oluşan bu iradeyi yok saymak, işin özüme bakmadan şekilci kaçış metotlarının arkasına sığınmak, nasıl bir siyasi zafiyet ve özgüven kaybının sonucudur? Zaten Olağanüstü Kurultay toplanma şartları sosyal demokrat bir partiye hiç yakışmayacak şekilde yazılmış: Düşünün ki, beğenmediğimiz Partiler Kanunu’nda bu rakam yalnız %20! Ama Genel Başkanlığı Altan Öymen’den geri aldıktan sonra Deniz Baykal Temmuz 2001 Kurultayı’nda Olağanüstü Kurultay’a gitme şartlarını akıl almaz boyutlarda zorlaştırdı. Yok noter şartıydı, ıslak imza şartıydı, 15 güne sıkışma şartıydı, %50+1 şartıydı, her şey orada değişti. Baykal bununla da yetinmedi, daha önce de bu sütunda birkaç kez hatırlattığımız şekilde 2003 Ekim Kurultayı’nda Genel Başkanlık adaylığını hem çok zorlaştırdı, hem de çelişkili ve mantık dışı yollara saptırdı. CHP’nin bir politbüro tarafından gerekilen, sözde sosyal demokrat bir parti olarak gözükmesi böylece o tarihlere denk geldi. Ne kadar acıdır ki Baykal’dan sonra tam demokrasi vaatleri ile yönetime gelen Kılıçdaroğlu da, kraldan fazla kralcı olarak koltuktan ayrılmama inadını kendine has yöntemlerle garantiye almaya çalıştı. Ne umduk, ne bulduk diyor insan… Kılıçdaroğlu, Baykal’ın iyi taraflarını alamadı. Ama kötü taraflarına adeta karbon kopya uygulayarak yapıştı. Baykal’da çok anti-demokrattı. Ama hiç olmazsa Atatürkçü iradeye daha inandırıcı şekilde sahip çıkıyor, salı konuşmalarında hepimizi rahatlatabiliyordu.

 

 

ŞİMDİ NE OLACAK?

 

 

Daha önce de sahne alan CHP ve SHP’nin eski liderleri Altan Öymen, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin’in bir araya gelip “partinin vicdanının sesi olarak yeni bir çağrıya önayak olmaları” hiç de şaşırtıcı olmaz. Hatta acilen uygulanması gereken, en iyi yol olabilir. Çünkü aslında şu anda CHP’nin ihtiyacı, devletin bir kayyumu filan değil, kendi köklerini temsil eden en değerli insanların bir araya gelerek yol gösterici olmaları. Burada saydığımız isimler de bunu yapmaya hakkı olan en değerlileri. Parti yönetimi, güvenoyunu halk nezdinde çoktan yitirmiş durumda. Ama artık fazlasıyla görüldü ki, delegeler nezdinde de aynı güvenoyu kaybı kesinlikle yaşanıyor. Kılıçdaroğlu ekibinin şekilci kaidelerin arkasına sığınıp bu Kurultay’ı yapmama çabaları çok acınası duruyor. Ve fatura ağır mı ağır! Geçen hafta hatırlatmıştım, bana tekrarlatmayın. Kılıçdaroğlu’nun başına Fenerbahçe kongresinde Aziz Yıldırım’ın başına gelen gelmesin. Yoksa “Merak etmeyin başkanım her şey mükemmel durumda” diye sizi de kandıranlar mı var?

 

Umarım CHP tarihinde, büyük pişmanlık duyacağı bu inatçı kararından vazgeçer ve ister iki, ister üç adaylı medeni ve cesur kurultayını, kendisiyle yüzleşmeyi kabul ederek gerçekleştirir.