Bayram kurbansız olmaz

Bayram kurbansız olmaz
29 Ekim 2012 08:54

Birlik, dayanışma, yardımlaşma, barışma, hoşgörü günü olması gereken bayram günleri hükümetimiz sayesinde endişe, korku, yıldırma, sindirme günlerine dönüştürülüyor. Özellikle Ulusal Bayramlarımız halkımızdan kaçırılmak, çeşitli bahanelerle iptal edilmek, giderek yasaklanmak isteniyor.

 


Hilmi SARAL H&H YORUM

Bu yıl güzel bir tesadüf olarak Kurban Bayramımızla Cumhuriyet Bayramımızı birlikte art arda kutluyoruz. Kutluyoruz ama çeşitli yerlerdeki idareciler halkın ve örgütlerinin düzenlediği etkinlikleri özellikle, bilerek baltalamaya çalışıyorlar. Provokasyon olacak diye izin vermek istemiyorlar, baş edemeyince otobüslerle seyahat edecek insanların seyahat özgürlüğünü kısıtlıyorlar. Provokasyon olacağını bilen onu nasıl önleyeceğini de bilir, değil mi?
 
Bütün engellemelere karşın insanlar ulusal duyarlılıklarının gereği olarak akın akın Ankara’ya, Birinci Meclisin önüne toplanmaya geliyorlar. Hükümet yetkilileri kutlamaya katılacakları korkutmak için “Yasal işlem başlatırız” diye tehditler savuruyorlar. Biz de Anayasa’nın ve yasaların bize tanıdığı “toplantı, gösteri ve yürüyüş yapma hakkımızı” kullanacağız, orada olacağız. İnsanlar; cop yemeyi, biber gazı solumayı, hatta tutuklanmayı göze alarak Birinci Meclisin önünde buluşmak üzere randevulaşıyorlar.
 
Hani bir türkü vardır ya: Dam başında duran kız/ Bayram geldi dolan kız/ Bayram KURBANSIZ OLMAZ/ Ben de sana KURBAN kız. Anlayacağınız Cumhuriyetimizi yıkamazlar; çünkü kurban olmak isteyen çok gönüllü var.
 
Dini Bayramlarımızın en güzel yanlarından biri de büyüklerin ziyaret edilmesi, ellerinin öpülüp gönüllerinin alınmasıdır. Televizyonda bir el öpme haberi izledim ki  onunla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak isterim:
 
ABD’de yaşayan “emekli vaiz” Fetullah Gülen, elini öpmeye giden çocuklara yirmişer dolar “bayram harçlığı” vermiş ve “Bana dua edin” demiş. Şimdi “Biz kendi çocuklarımıza bayram harçlığı veremedik, emekli vaiz bu kadar parayı nerden buluyor” diye sormayın! Biliyorsunuz bunların kazanlarında çorba, kasalarında para eksik olmaz! Dünya malında gözleri yoktur ama dünya kadar malları var. Bu başka bir konudur.
 
Fetullah Gülen’in “Bana dua edin” demesi bana bizim Musa’yı anımsattı. Musa, babası ile birlikte hayvancılık yapar. Yazın yaylalarda otlattıkları hayvanlarını kışın sahile indirirler. Karadeniz kıyıları kışın da yeşilliklerle bezeli olduğu için hayvanlar ara ara yaylıma çıkarılır. Sahilde yaylalar gibi meralar yoktur. Arazi sahiplidir. Bazı arazi sahipleri hayvanların kendi yerlerine girmesine izin vermemektedir. Bu yüzden ara sıra tartışmalar olmaktadır.
 
Bir keresinde Musa ve babası keçileri bizim yerlerde otlatırken o zaman yeni yetme olan kardeşim ve kuzenim; komşuluk, dostluk bilmeden “Keçileri bizim yerlerden çıkarın” diye çıkışırlar. Musa’nın babası, babamları tanıdığı için sorun olmayacağını bilir, genç delikanlıları yatıştırmak için “Çocuklar, gelecek yıl şu oğlağı size vereceğim” der ve işine devam eder. Aradan birkaç yıl geçer, bizimkiler yeniden Musa ile babasına bizim yerlerde rastlarlar. Bu kez biraz daha büyümüş delikanlı olmuşlardır. Üstelik söz verilen oğlak da verilmemiştir. Delikanlılar: “Bizim yerleri terk edin” derler. Musa’nın babası anlar ki iş ciddi, delikanlılar kandırılacak gibi değil. Musa’ya seslenerek “Musa, Musa;  kastan keçinin oğlağını tut da ver ha bu delikanlılara. Olsun dedemin ruhu için. Belki dedem cennete gider”  Musa kendine özgü bir ses çıkararak: “Aoouu, bak bobamun deduği lafa. Yekun suruyı versan dedenun günahları af olu mi? ”  (Bak babamın dediği lafa. Yekün sürüyü versen dedenin günahları af olur mu) diye babasına karşılık verir.
 
Fetullah Gülen’in çocuklardan dua istediğini duyunca aklıma nedense bu hikaye geldi. Bilmem dünyanın bütün çocukları dua etse “emekli vaiz”e yeter mi?