Aydın duyarlılığı

Aydın duyarlılığı
7 Nisan 2017 11:33

Aydın kişi, bilgi üreterek çevresini anlamaya ve açıklamaya çalışan, yanlışlara karşı risk yüklenme pahasına müdahale ve mücadele etmeyi göze alan kişidir.

 

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Düzene muhaliftir. Egemenlerle başı hep derttedir. Güçlü-güçsüz mücadelelerinde hep güçsüzün yanında yer alan kişidir. Kimsesizlerin ve güçsüzlerin sesidir aydın. Bu nedenledir ki, geri kalmış ülkelerde aydınlar çoğunlukla ya hapiste, ya da sürgündedirler. Ancak tarih, hep aydınları haklı çıkartmıştır. Olağanüstü dönemlerde “hain” ilan edilen aydınlar, normal düzene geçildiğinde, ülkenin kahramanları arasındaki ölümsüz yerlerini alırlar.

 

 

Fransa’da bir devlet politikası olarak etnik ayrımcılığın tırmandığı dönemde, 1894 yılında, Yahudi kökenli Fransız Yüzbaşı olan Dreyfus, casuslukla suçlanır. Ancak Dreyfus, adil yargılanmamıştır. Savaş Bakanı, Dreyfus hakkında bir “gizli dosya” hazırlayarak, yargılamayı yapan mahkemeye gönderir. Bu gizli dosya, Dreyfus’a ve avukatına tebliğ edilmemiştir. Alman hükümetine askerî sırları satmakla suçlanan Dreyfus, yapılan yargılama sonucunda oybirliği ile ömür boyu hapse mahkum edilir. Karardan iki yıl sonra, gerçek suçluyu gösteren başka deliller ortaya çıksa da, Fransız ordusundaki üst düzey subayların müdahaleleri ile bu deliller değiştirilir. Fransız devleti, Dreyfus’un aklanmaması için tek vücut olur.

 

 

Dreyfus’un adil yargılanmadığını ve suçsuz yere müebbet hapis cezasına çarptırıldığını öğrenen, aydınlanmanın öncülerinden, eserleri ile edebiyat ve düşünce alanında çığır açan Fransız yazar Emile Zola, büyük bir mücadeleye girişir. 13 Ocak 1898 tarihli bir gazetenin baş sayfasında, Fransa Cumhurbaşkanı’na hitaben, Dreyfus’un adil yargılanmadığını vurgulayarak, “İtham Ediyorum” başlıklı bir mektup yayınlar. Zola’nın mektubunun sonucunda, Fransa’da Dreyfus lehine çok büyük bir kamuoyu oluşur. Kamuoyu baskısı ile yargılama yenilenir. Yeni yargılama sonucunda Dreyfus beraat eder, ordudaki görevine geri döner. Bir süre sonra, Yarbay rütbesi ile emekli olur.

 

 

Emile Zola da, tıpkı Calas davasına bakan Voltaire gibi avukat değildi. Ancak Dreyfus davasında oynadığı rolle, Dreyfus’u haksız bir mahkumiyetten kurtarıp beraat ettirmekle kalmamış, Fransa’da etnik ayrımcılık ve devletin yargıya baskısının son bulmasını sağlamıştır. Yargının tarafsız ve bağımsız olmasının önünü açmıştır.

 

 

Dreyfus Davası ile, Avrupa ülkelerinin tamamında 19. yüzyılda “gizli dosya” usulü kaldırılmıştır. Avukatların mahkemeye sunulan her türlü belgeyi inceleme hakkı kabul edilmiştir. Emile Zola’nın bir aydın duyarlılığı ile, adeta bir avukat gibi yarattığı bu siyasal ve toplumsal karşıt güç, günümüz ceza yargılamasında avukatlara ışık tutmuştur. Avukatın görevi, hukukun sınırları içinde kalarak yapacağı savunma ile, şüpheli veya sanığın devlet gücünün altında ezilmemesini sağlamaktadır. Bu çabalar sayesinde mahkeme, mutlak hakikati tespit ederek adil karar vermeye çalışır ( 2017 Türkiyesi’nde hâlâ gizli dosyalar Avukatlardan ve taraflardan gizlenerek iddianameler hazırlanmakta, herhangi bir suç delili bulunamadığı için gazeteciler, siyasetçiler ve aydınlar aylarca, hatta yıllarca zindanlarda tutulabilmektedir).

 

 

 

Zola’nın (tıpkı öncesinde Voltaire ve diğer aydınlanmacıların yaptığı gibi) verdikleri insan hakları mücadelesi ile, tarihin akışı değişmiştir. Davaların sanıkları için, yargılamanın sonucunu siyasi ve dinsel tarafgirlikten, seküler adalet çizgisine getirmişlerdir. Devlet aygıtından, toplumdan ve kamuoyundan kaynaklanan her türlü maddi, manevi, siyasi ve sosyal baskılara rağmen, Zola’nın ve arkadaşlarının, aydın sorumluluğu ile verdikleri hukuk savaşı sonucu, günümüz modern ve hümanist yargılamanın önü açılmıştır.

 

 

İnsanlık tarihi, devletin ya da siyasi iktidarın haksızlıklarına veya iftiralarına uğramış mağdur insanlar ile doludur. Ancak bu kişilerin yanında, devleti ya da bütün toplumu karşısına alarak, mutlak hakikate ulaşma çabası veren aydın kişilerin cesur mücadeleleri sonucu, insanlık aydınlığa kavuşmuştur. İki yüzyıldır verilen mücadeleler ile hedef; adil yargılanma ve mutlak hakikate ulaşmak idi. Günümüz Türkiyesi’nde, hâlâ bu hedefe ulaşmaya çalışmamız, ne kadar acıdır…

 

 

 

Muhtarları muhbir olmaya teşvik ederek “Benim muhtarlarım hangi evde kim var, nedir, ne değildir, bunu gelecek, Kaymakamına, gerekirse Valisine, Emniyet Müdürüne bildirecek” talimatından hemen sonra yayınlanan Yönetmelikle, Türkiye 18. yüzyıl Avrupa’sının çok gerisine itilmek istenmektedir. Bu yönetmelikle, artık sadece muhtarlar değil, tüm vatandaşlar muhbirliğe teşvik edilmektedir. Verilecek 200 bin liradan 4 milyon liraya kadar ödülle muhbirlik özendirilmekte ve teşvik edilmektedir. Vatandaş vatandaşa, komşu komşuya düşürülmekte ve toplumsal barış daha da zedelenmektedir. Özenilen Abdülhamit dönemi jurnalciliğinin daha moderni ve gelişmiş şekli hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Neredeyse iktidar partisinden olmayan herkes, potansiyel suçlu olarak görülmeye başlanmıştır.

 

 

 

Yasamanın, yürütmenin ve yargının (kişilerden bağımsız olarak) tek kişiye teslim edilmek istendiği, haksızlıkların ve hukuksuzlukların ayyuka çıktığı günümüz Türkiye’sinde, aydın duyarlılığı gösterecek daha fazla Emile Zola’lara ihtiyacımız var…

 

 

 

 

Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

[email protected]

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü