Atatürk sonrası CHP’nin başarısızlığı nedenleri ve sonuçları

Atatürk sonrası CHP’nin başarısızlığı nedenleri ve sonuçları
4 Haziran 2016 16:35

Aralık 1995’te yapılan seçimlerde delegelerle yapılan önseçimle Adıyaman’dan CHP milletvekili seçilen Celal Topkan Halkınhabercisi’ne röportaj verdi. Hem CHP’den hem de yeni kitabınından bahseden Topkan’ı Halkın Habercisi yazarı Ozan Şahbudak ziyaret etti.

 

 

İşte Celal Topkan’la yapılan o röportaj;

 

Ozan Şahbudak H&H RÖPORTAJ

 

Soru: Merhabalar Celal Bey. Öncelikle hoş geldiniz. Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Bu da benim Halkınhabercisi’ndeki ilk röportajım olacak. Bende biraz heyecanlıyım açıkçası. Yeni kitabınız “Atatürk Sonrası CHP’nin Başarısızlığı Nedenleri ve Sonuçları” hakkında konuşacağız. Ama öncelikle, sizi tanımayanlar için, kısaca kendinizden bahseder misiniz?

 

Cevap: Çok teşekkür ediyorum. Öncelik size ve sahsınızda Halkın Hebercisi Sitesi ve çalışanlarına başarılar diliyorum.

 

Adıyaman Besni Kesmetepe köyü doğumluyum. İlk ve orta öğretimini Besni’de okudum. Ankara Yenişehir Sağlık Koleji ve Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Yüksek Mühendisliğini bitirdim. Ankara Numune Hastanesinde Radyasyon Fizikçisi olarak görev yaparken Aralık 1995’te yapılan seçimlerde delegelerle yapılan önseçimle Adıyaman’da CHP’den milletvekili seçildim. Haziran 1996 tarihinde toplanan CHP Küçük Kurultayı’nda, 1995 seçim sonuçlarını CHP açısından değerlendiren, CHP’nin başarılı olması için yapılması gerekenlerin ortaya konulduğu CHP milletvekilleri Aydın Güven Gürkan Ercan Karakaş, Seyfi Oktay, Şahin Ulusoy ve Mahmut Işık ile birlikte “Daha İyi Bir Türkiye Daha İyi Bir Siyaset Ve Daha İyi Bir CHP İçin Daha Fazla Gecikmemeliyiz” adlı bildirinin hazırlanmasında yer aldım. Bildiriye imza koydum. Değerlendirme ve önerilerimiz kaale alınmadı. CHP, tarihinde bir ilk yaşandı. 1999 seçimlerinde yüzde 10 seçim barajı aşılamadı. Meclisi kuran CHP, kurduğu Meclis’in dışında kaldı.

 

Kasım 2002 seçimlerinden sonra Ankara eski İl Başkanı Mustafa Selmanpakoğlu, Ağrı eski İl Başkanı Ahmet Aslan, Eskişehir eski İl Başkanı Sevgi Akmen, İstanbul eski İl Başkanı Cemal Özdemir, Giresun Eski İl başkanı Ömer Adıgüzel, Bursa eski milletvekili Yahya Şimşek’le birlikte CHP’de parti içi demokrasiyi egemen kılma, halkla birlikte siyaset ve çözüm üretmeyi amaçlayan “Anadolu Hareketi’nin” kurucuları arasında yer aldım. 7 ay süreyle hareketin sözcülüğünü yaptım.

 

2001 yılında genel merkezi Ankara’da olan Sosyal Demokrasi Derneğine (SDD) üye oldum. 2003 yılında Derneğin genel sekreteri oldum. 2003-2009 arasında Derneğin Genel Sekreterliğini yaptım. 2012-2014 arasında genel başkan yardımcılığı yaptım. Bu süreçte SDD ile Almanya Sosyal Demokrat Partisi, İsveç Sosyal Demokrat Partisi, Yunanistan Sosyal demokrat partisi arasında yapılan ortak çalışmalarda yer aldım. Bu süreçte Batı’daki sosyal demokrasiyi anlama ve kavramama, sosyal demokrasinin başarılarını öğrenme fırsatı buldum.

 

15 Eylül 2011-15 Nisan 2012 arasında Ankara İl Sekreterliği yaptım. Bu süreçte “Biz İstersek Başarırız, Biz İstersek İktidar Oluruz” kitabımı yazdım. Genel İş Sendikası kitabın basımına yardımcı oldu. 2000 adet basıldı. Kitabı Ankara CHP üyelerine dağıttım.

 

2014 yılında GAP Eylem Planı ile amaçlanan hedeflerin gerçekleşme durumu, Planın geldiği nokta, AKP’nin GAP Eylem Planı kapsamında özelde Adıyaman halkına genel de Güneydoğu Bölgesi halkına verdiği sözler ve bu sözlerin gerçekleşme durumunu anlatan “AKP İle Adıyaman’da Ne Değişti. Erdoğan Ne Söz Verdi Ne yaptı” adıyla bir kitap yazdım. Kitabı CHP Genel Merkez yöneticileri, Adıyaman ve Güneydoğu illerinde CHP örgütleri başta konuya ilgi duyan kişilerle paylaştım.

Halen Ankara / Çankaya CHP üyesiyim.

 

Soru: Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Sizi buna ne itti?

 

Cevap: Mustafa Kemal Atatürk Halk Fırkası’nı (CHP), bir yıla yakın sürede halkın değişik kesimleriyle görüşerek, onların görüş ve önerilerini alarak, halkçılık esaslarına dayalı, aklın ve bilimin öngörüsünde, yenilikçi, değişimci ve dönüşümcü bir misyon ve vizyonla kurmuştu.

 

Atatürk’ün başkanlığında CHP tarafından 20. Yüzyılın en büyük değişim ve dönüşüm projesi olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, devrimler yapılmış, devrimlerle öngörülen toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel değişim ve dönüşümler yaşama geçirilmişti.

 

Batılısıyla doğulusuyla dünyanın önde gelen tarihçileri, siyasal ve sosyal bilimcileri, araştırmacıları, uluslararası kurum ve kuruluşları, CHP’nin kurucusu Atatürk’ü 20. Yüzyıla yön veren bir lideri olarak kabul etmişlerdi. Atatürk’ün başkanlığında CHP tarafından yaşama geçirilen toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel değişim ve dönüşümleri örnek alınacak ve örnek gösterilecek bir model ve sistem olarak kabul etmişlerdi. Benzer durumda olan ülkelere, örnek göstermişlerdi.

 

Arkasında bu kadar başarıları olan CHP, çok partili döneme geçildikten sonra 1950 seçimlerinden başlayarak 1950-2015 arasında 65 yıl boyunca katıldığı seçimlerde sürekli başarısız olmuştu. Hiç tek başına iktidara gelememişti. CHP’nin başarısızlığının sonuçları kendisiyle sınırlı kalmamıştı. Ülkenin de kötü yönetilmesine ve başarısız olmasına neden olmuştu. Bu durum, CHP’nin üye ve örgütlerinin üzerine kafa yormaları gereken bir durumdu.

 

CHP üyesi ve eski bir CHP milletvekili olarak kendimi sorumlu hissettim. CHP’nin çok partili dönemde başarısızlıklarının gerisinde yatan nedenleri araştırmaya karar verdim. Araştırmam 10 yıla yakın sürdü. Bu süreçte Atatürk ve CHP hakkında yazılmış 200’ün üzerinde kitap okudum. Bu kitapların büyük çoğunluğu araştırma kitabıydı. Araştırmamın sonucunu “Atatürk Sonrası CHP’nin Başarısızlığı, Nedenlerini ve Sonuçlarını” adıyla Karınca Yayınevinde çıktı.

 

Soru: CHP, ülke kuran bir parti olarak, ayrıca 90 yılı aşkın tarihiyle, Dünya’nın en eski partilerinden biri olarak, kimsenin yadsıyamayacağı bir konu. 1950 seçimleri sonrası CHP tek parti iktidarı göremiyoruz. Kitabınızda bu durumu irdelemişsiniz. Ve bunu, değişmez genel başkanlık sorununa bağlıyorsunuz. Bu tespitiniz neye dayanıyor.

 

Cevap: Sorunuz, CHP’nin çok partili dönemde başarısızlığının gerisinde yatan temel nedeni kapsıyor. Bu bağlamda sorunuzun cevabı kapsamlı ve uzun.

 

9 Eylül 1923 tarihinde Atatürk’ün imzasıyla İçişleri Bakanlığına sunulan partinin kuruluş dilekçesinin ekinde yer alan Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı Parti Tüzüğü’nün 2. Maddesinde Halk Fırkası’nın çalışma ilkeleri “Halk Fırkası nazarında halk mefhumu (kavramı), herhangi bir sınıfa münhasır (mahsus) değildir. Hiçbir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve genellikle kanun nazarında mutlak bir eşitliği kabul eden bütün fertler halktandır. Halkçılar, hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunlardan yararlanmadaki mutlak hürriyet ve istiklali tanıyan fertlerdir” diye tanımlandı.

 

Bir siyasi partinin kuruluş ilkeleri ve değerleri, partiyi tanımlar. Partinin kuruluş ilkeleri ve değerleri aynı zamanda seçmenle yapılan siyasi sözleşmedir. Kuruluş ilkeleri ile halkla yapılan siyasi sözleşmeye bağlı kalmadan siyaset yapan bir parti, eylem ve söylemlerinde inandırıcı olmaz. Seçmeni ikna edip oyunu alamaz. İktidara gelemez.

 

Atatürk’ün başkanlığında Halk Fırkası’nın (CHP) kuruluş ilkelerine bağlı kalınarak siyaset yapıldığı için, Atatürk eylem ve söylemlerinde inandırıcı oldu. Halk, Atatürk’e inandı ve destek verdi. Halkın desteğiyle Atatürk’ün başkanlığında CHP tarafından 20 yüzyılın en büyük değişim ve dönüşüm projesi olan Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Devrimler yapıldı. Devrimlerle öngörülen toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel değişim ve dönüşümler yaşama geçirildi. 1938 yılına gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın medeni ve çağdaş ülkeleri arasında onurlu ve saygın yerini aldı. İsmet İnönü bu süreçte, 13 yıl 8 ay süreyle CHP’nin II. Başkanı ve başbakan olarak görev yaptı. İcranın başında bulundu.

 

Atatürk’ün 10 Kasım 1938 günü hayata gözlerini yumdu. Ertesi günü, 11 Kasımda Meclis alelacele toplandı. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı İnönü’nün isteği ile 26 Aralık 1938 tarihinde (Atatürk’ün ölümünden 45 gün sonra) I. CHP Olağanüstü Kurultayı toplandı. Kurultayda Parti Tüzüğü yeniden yazıldı. Tüzüğün 3. Maddesinde “İsmet İnönü CHP’nin değişmez genel başkanıdır. 4. Maddesinde değişmez genel başkanlığın sona ermesi ölüm, görev yapamayacak bir hastalık hali ve istifa” koşuluna bağlandı.

 

Parti Tüzüğü’nde yapılan bu değişiklikle, CHP’nin bizzat kurucusu Atatürk tarafından belirlenen halkçılık esaslarına dayanan kuruluş ve çalışma ilkeleri ve değerleri terk edildi. Genel başkan İnönü parti içinde tek söz sahibi ve belirleyici oldu. Parti de ayrıcalıklı ve imtiyazlı konum kazandı.

 

Değişmez genel başkanlık yönetim anlayışı, bir ilke ve ideolojiye dayanmayan, genel başkanın düşünce ve görüşlerinin partinin de görüş ve düşünceleri olduğu, genel başkanın partiyi tek başına aldığı kararlarla yönettiği bir yönetim anlayışıydı. Bu bağlamda Parti Tüzüğü’nde yapılan bu değişikliklerle CHP, bir ilke ve ideolojiye dayanmayan bir parti oldu.

 

İsmet İnönü’nün değişmez genel başkanlığı, 33 yıl 4 ay 13 gün sürdü (26 Aralık 1938-8 Mayıs 1972). Bu süreçte değişmez genel başkanlık yönetim anlayışı, üye ve örgütler tarafından benimsendi, içselleştirildi, bir yönetim kültürüne dönüştü. CHP, İsmet İnönü’nün başkanlığına 1950 seçimlerinde başlayarak 1950-1972 arasında katıldığı seçimlerde sürekli başarısız oldu. Fakat kurultaylarda İnönü’nün karşısına başka aday çıkmadı. Delegeler, iktidar olamamayı bir sorun yapmadılar. Değişmezlik üzerine işleyen parti kültürüne uygun davranarak partiyi iktidar yapamayan İnönü’yü kurultaylarda sürekli genel başkan seçtiler. İnönü, 8 Mayıs 1972 tarihinde kendi isteği ile genel başkanlıktan istifa etti. CHP’de genel başkan değişim ancak İnönü’nün kendi isteği ile genel başkanlıktan istifa etmesi ile mümkün olabildi.

 

Değişmez genel başkan yönetim anlayışı ve kültürü, İnönü’den sonra da değişmeden devam etti. CHP, Bülent Ecevit’in başkanlığında 1972- 1980 arasında katıldığı seçimlerde hiç tek başına iktidara gelemedi. Fakat kurultaylarda Bülent Ecevit’in karşısına başka aday da çıkmadı. Delegeler iktidar olamamayı bir sorun olarak görmediler. Değişmezlik üzerine işleyen parti kültürüne uygun davranarak Ecevit’i genel başkan seçtiler. Ecevit, 30 Ekim 1980 tarihinde kendi isteği ile genel başkanlıktan istifa etti. Genel başkan değişimi ancak Ecevit’in kendi isteği ile genel başkanlıktan istifa etmesi ile mümkün olabildi.

 

12 Eylül 1980’de darbe yapan yönetime el koyan askerler siyasi partileri kapattılar. 1981-1992 arasında kapalı olan CHP, 9 eylül 1992 tarihinde yeniden açıldı. Deniz Baykal genel başkan seçildi. CHP, 1992-2010 arasında Baykal’ın başkanlığında katıldığı seçimlerde sürekli başarısız oldu. Bu süreçte yapılan olağan ve olağanüstü Kurultaylarda Baykal’ın karşısına başka adaylar çıktı. Fakat delegeler, değişmezlik üzerine işleyen parti kültürüne uygun davranarak başarısız olan Baykal’ı sürekli genel başkan seçtiler.

 

Baykal, 9 Mayıs 2010 tarihinde kendi isteği ile genel başkanlıktan istifa etti. CHP’de genel başkanlık değişimi ancak Baykal’ın kendi isteği ile genel başkanlıktan istifa etmesi ile mümkün olabildi.

 

22 Mayıs 2010 tarihinde toplanan kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçildi. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında 2010-2015 arasında katıldığı seçimlerde sürekli başarısız oldu. Fakat partililer, başarısızlığı ve iktidar olamamayı bir sorun olarak görmediler. Kurultaylar değişmezlik üzerine işleyen parti kültürüne uygun davranarak başarısız olan Kılıçdaroğlu’nu sürekli genel başkan seçtiler.

 

Değişmez genel başkan anlayışına dayalı işleyiş ve iktidar olmamayı sorun yapmayan üye ve örgüt yapılanmasının seçmende iktidar karşılığı olmadığı için CHP, sürekli başarısız oldu. Özetle CHP’nin sorunu yapısaldır.

 

Soru: Yiğidi öldürelim, hakkını verelim. CHP’de genel başkan eleştirmek daha kolaydır. Sağ partilerde bu daha da zordur. Hele de Erdoğan’a laf etmek. Buradaki eleştirel tutumunuz sanki biraz fazla mı sert, -malum ülke halleri- yoksa CHP’nin topluma yeterince iyi örnek olamadığını mı düşünüyorsunuz?

 

Cevap: CHP, 20. Yüzyılın en büyük değişim ve döşüm projesi olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, devrimleri yapan bir parti. Kurduğu Cumhuriyete, ilkelerini korumaya, yaptığı devrimleri yaşatmaya, çağın değerlerine taşımaya karşı sorumluluğu olan bir parti. CHP’yi yönetenler, kendileri için siyaset yaparak, parti içi iktidarla yetinerek siyaset yapamazlar. Böyle bir hakları yoktur/olamaz. Bu bağlamda CHP’nin siyasi sorumluluğu ile Türkiye Cumhuriyetini din kurallarına göre yeniden yapılandıracağını söyleyerek siyaset yapan AKP’yi karılaştırmak, tabire caizse eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.

 

Soru: CHP’nin sorununun yapısal olduğunu ve mevcut, üye ve örgüt yapısı, liderlik ve siyaset yapma anlayışıyla siyaset yapmaya devam edilirse, 65 yıldır devam eden başarısızlığın, bundan sonra da değişmeden devam edeceğini söylüyorsunuz. Kısmen katıldığım bir olgu. Peki neden böyle olduğunu düşünüyorsunuz?

 

Cevap: Siyaset, iktidar olmak sorun çözmek için yapılan bir iştir. Seçmende siyaseti, iktidar olmak ve sorun çözmek için bir iş olarak görüyor. Oy verdiği parti iktidar olursa kendisinin de iktidar olmuş gibi görüyor. Sorunlarının daha rahat çözüleceğine inanıyor. Bu anlayışla hareket ederek iktidara ve sorun çözmeye talip olan, bu iddiasında samimi ve inandırıcı olan, parti ve genel başkanına bakarak oy veriyor. Partilerini iktidara getiriyor. Bu bağlamda, parti içi iktidarla yetinen, ülkede iktidar olma ve sorun çözme peşinde koşmayan bir parti ve izlediği siyasetin seçmende karşılığı yoktur. CHP’nin başarısızlığının nedenleri ortada. Sorunun yapısal olduğu genel başkan başta olmak üzere üye ve örgütler biliyorlar. CHP, bu günkü üye ve örgüt yapısı, liderlik ve yönetim anlayışı ile siyaset yapmaya devam ederse, bunda ısrarlı olursa, dün olduğu gibi gelecekte de iktidar olamaz. Halk arasında çok yaygın olarak kullanılan bir atasözü var. “Görünen köy kılavuz istemez.”

 

Soru: Röportaj öncesi yaptığımız sohbette; kitabınızı yayınlatmak için kimi yayın evlerinin kapısını çaldığınızı, yayın evi yöneticilerinden; “Çalışmanız önemli. Ancak CHP’nin başarısızlıklarının nedenleri belli. Bunu herkes biliyor. Herkesin bildiği bir şey için kitap yazmaya gerek var mı? Ayrıca CHP’liler okumuyorlar. Kitabı bassak satmaz” cevabını aldığınızı, uzun uğraşlar sonrasında kitabı, nihayet, Karınca Yayınevi’nde yayınlatabildiğinizi söylediniz. Genelde okumamak, toplumsal bir hastalığımız. Ve tabii CHP’de biraz daha fazla. Bu açıdan bakınca, CHP içinde bir özeleştiri bekliyor musunuz?

 

Cevap: Mustafa Kemal Atatürk CHP’yi aklın ve bilimin öngörüsünde yenilikçi, değişimci ve dönüşümcü bir vizyonla kurdu. Kendisinden sonra CHP’yi ve ülkeyi yönetecek olanlara aklı ve bilimi miras olarak bıraktı. Bilgi çağındayız. Okumadan, bilgiye ulaşmadan ülkede ve dünyada değişen ve dönüşen gelişmelerle ilgili olmadan, değişen ve dönüşen gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni sorunlara çözüm üretmeden seçmenin oyu alınabilir mi? İktidara gelinir mi? Hele de, kendisin sosyal demokrat bir parti olarak tanımlayan bir parti de?

 

Umarım ve beklerim CHP’liler okurlar. CHP’nin başarısızlığının gerisinde yatan nedenleri ve sonuçlarını sorgularlar. Bundan sonra CHP’de, aklın bilimin öngörüsünde, bilgi ve projeye dayalı siyaset yapılır. İktidara ve sorun çözmeye talip ve halk için siyaset yapan CHP’nin iktidarına, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor.

 

Soru: Eserinizde Köy Enstitüleri’ne de değinmişsiniz. 1946 seçimleri sonrasında CHP’nin kendi eseri olan, nüfusun yüzde 75’nin yaşadığı köyü ve köylüyü değiştirip dönüştürme projesi, aydınlanma ışığı Köy Enstitüleri’nden vazgeçtiğini, söylüyorsunuz. Bu iddianız doğru mu?

 

Cevap: 18.yüzyıl Avrupa’sı, Aydınlanma döneminin etkisiyle bir eşitlik savaşı vermekteydi. 1789 yılında Fransa’da gerçekleşen devrimle, özgürlük, eşitlik, adalet ve kardeşlik fikirleri kısa sürede tüm Avrupa’yı etkisi altına almıştı. Aydınlanma döneminden Fransız İhtilali’ne kadar geçen sürede mutlakıyet yönetiminin etkisinde olan devletler ve ülkenin sahibi olarak görülen kralların yetkileri kısıtlanmıştı. Böylece bu tarihe kadar ezilen ve hakları olmayan halk, özellikle köylerde yaşayan halk eşitlik olgusuyla birlikte haklara sahip olmaya başlamıştı. Bu haklardan birisi ve en önemlisi de eğitim hakkıydı. Sosyal Eğitimi, yoksul halkın eğitimini savunan Johann Heinrich Pestalozzi tam da yaşanılan bu eşitlik arayışları içerisinde eğitimci olarak görev yapmış ve eğitimin sosyalleşmesi, eğitim hakkının eşit şekilde dağıtılmasının mücadelesini vermiştir. Pestalozzi’nin yaşadığı dönemde sınıfsal farklılar mevcuttur ve en ezilen sınıfsal tabaka ise yoksullar yani halktır. Pestalozzi’nin eğitim üzerine yaptığı çalışmalarla “Sosyal Eğitim” kavramını gündeme getirmiş ve eğitim hakkından yoksun olan halkı eğitmekle kalmamış, onları hayatın içinde, ihtiyaçlara uygun olarak üretici bireyler olarak yetişmelerini sağlamıştır. Sosyal Eğitim fikrinde Pestalozzi ile birleşen Alman eğitimci George Kerschensteiner da halkın eğitimi üzerinde durmuş ve kendisi eğitim tarihi literatürüne “İş Okulu” kavramını getirmiştir.

 

Benzer siyasi ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı ülke olarak Türkiye’de de benzer durumlar mevcuttu.

 

Türkiye’nin önde gelen eğitimcilerinde İsmail Hakkı Tonguç, Pestalozzi ve Kerschensteiner’in halk eğitimi, iş eğitimi fikirlerini savunuyordu. Bu eğitimcilerin eserlerini Türkçeye çevirmişti.

 

1935 yılına gelindiğinde Cumhuriyetin kurumsallaşması tamamlanmış, devrimler yapılmış, devrimlerle öngörülen değişim ve dönüşümler yaşama geçirilmişti. Ancak eğitim sorunu ile toprak düzeni henüz çözülememişti. Nüfusun yüzde 75’nin yaşadığı köylerin eğitim sorununu çözmeden köyü değiştirip dönüştürmeden, toprağı işleyen köylüyü işlediği toprağın sahibi yapmadan, köylüyü ekonomik özgürlüğüne kavuşturmadan, özgür iradeleriyle davranmaları sağlanmadan, köylerde yaşayanların Cumhuriyete ve devrimleri benimsemeleri, aidiyet duymaları ve sahiplenmeleri mümkün değildi. Köylü yoksuldu. Yoksul köylünün eğitimi için özgün bir eğitim modeli gerekiyordu. Atatürk’ün isteği ile bu alanda çalışmaları olan İsmail hakkı Tonguç İlk Öğretim Genel Müdürlüğü’ne getirildi.

 

İsmail Hakkı Tonguç, hızla işe koyuldu. Köy Enstitüsü eğitim modeli geliştirildi. İşe, eğitmen kursları ile başlandı. 17 Nisan 1940 tarihinde köy Enstitüleri yasası çıkarıldı. Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, kuruluşundan başlayarak okulları sahiplendi. Okullar İnönü’nün destek ve himayesinde hızla ülke geneline yayılmaya başladı. İnönü yılda en az bir kere okulları ziyaret ediyordu. Öğrencilerin etkinliklerine katılıyor, öğrencelere ve öğretmenlere moral veriyordu. Okullarda köy çocukları eğitim alıyordu. Okullarını bitirenler köylerine dönüyorlardı. Öğretmen o köyün çocuğu olduğu için uyum sorunu yaşanmıyordu. Öğretmen – köylü işbirliği ile köyler hızla değişmeye ve dönüşmeye başladı. Ancak bu gelişme kurulu düzenlerinin bozulacağı korkusu içine giren toprak ağalarını, aşiret liderlerini, şeyhleri rahatsız etmeye başladı. Bu kesimler aralarında örgütlenerek Köy Enstitülerine ve bu okullarda mezun olan öğretmenlere tavır olmaya, çalışmalarını engellemeye başladılar.

 

1946’da yapılan ilk çok partili seçimi CHP kazandı ancak seçim sonuçlarına yönelik değişik söylentiler vardı. Söylentilerden etkilenen, iktidarı kaybetme korkusu içine giren İnönü, kuruluşlarından beri sahiplendiği Köy Enstitüleri’nden vazgeçmeye karar verdi. Köy Enstitüleri yasası Mecliste görüşülürken yasaya karşı çıkan ve sert muhalefet eden Kazım Karabekir İnönü’nün önerisi ile Meclis Başkanı oldu. Seçimlerden sonra kurulan yeni kabinede Köy Enstitülerinin kurucu bakanı Hasan Ali Yücel’e yer verilmedi. İlk günden başlayarak bu okullara karşı olan Reşat Şemsettin Sirer, Milli Eğitim Bakanı oldu.

 

Meclis Başkanı seçilen Kazım Karabekir’in ilk işi, Köy Enstitüleri’ne öğretmen yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü ziyaret etmek oldu. Kasım 1947’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Okulların müfredat programları değiştirildi. İş eğitimine son verildi. Köy Enstitülerine öğretmen yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün kapatılması okulların müfredat programlarının değiştirilmesi, iş eğitimlerine son verilmesiyle okulların adları devam etti fakat değişimle, okullar fiilen kapatılmış oldular. İnönü ve CHP, köyü ve köylüyü değiştirme ve dönüştürme projesi aydınlanma ışığı Köy Enstitüleri’nden vazgeçti. Büyük emekler verilerek kurulan aydınlanma projesi okullar, İnönü’nün iktidar hırsına kurban edildiler. Atatürk, Cumhuriyet, devrimler sahipsiz kaldılar.

 

Soru: Türk halkının muhafazakâr, mütedeyyin, olduğu, bu yüzden de, toplumun dönüşmeyeceği, dolayısıyla AKP ile benzer politikalar izlenmesi gerektiğini iddia edenler de var. Keza Y-CHP sürecinde bu arayışları fazlaca gördük. Türban açılımları vb… Bunu; mesela yorgun demokrat kafasına mı bağlıyorsunuz? Yoksa birikimsizliğe mi? Sizce Türk halkı laik ve sol bir partiye hazır değil mi?

 

Cevap: Halk 1950 seçimlerinden başlayarak ekonomik kaygılar ve beklentilerle oy veriyor. Daha iyi bir yaşam peşinde koşuyor. Yaşamını iyileştirme sözünü veren, bu sözünde samimi ve inandırıcı olan lider ve partisine oy veriyor ve iktidara getiriyor. Halkın sola oy vermeme gibi bir derdi yok. Halk sola oy vermiyor söylentileri doğru değil. Örneğin solu temsil eden parti CHP’nin genel başkanı Ecevit, 1973 ve 1977 seçimlerinde halkın gündemi üzerine siyaset yaptı. Halkın ekonomik ve sosyal sorunlarına çözümler önerdi. Eylem ve söylemlerinde inandırıcı ve samimi bir görüntü ortaya koydu. Her iki seçimde de CHP birinci parti oldu. 1977 seçimlerinde yüzde 41.4 oy oranıyla çok partili dönemde aldığı en yüksek oy oranına ulaştı. 1989 yerel seçimlerinde solu temsil eden SHP, Ankara, İstanbul, İzmir Adana, Gaziantep, Diyarbakır büyükşehir belediye başkanlıkları başta olmak üzere toplam 67 il belediye başkanlığının 40’nı kazandı. Halk yerel yönetimlerde Türkiye’nin yönetimini sosyal demokratlara teslim etti. Yani sol halkın gündemi üzerine siyaset yaptığı, sorunlarına projeye dayalı çözümler önerdiği, eylem ve söylemlerinde samimi ve inandırıcı olan lider ve ekibiyle halkın karşısına çıktığı zaman oyunu alabilmektedir.

 

Celal Bey, hoş sohbetiniz, ve güzel yorumlarınız için çok teşekkürler. Umarım, kitabınız, Halk Partisi içinde, olumlu bir dönüşüm için faydalı olur.

 

Cevap: Umarım. Beklentim o. Zaman ayırdınız, zahmete katlandığınız için asıl ben size ve şahsınızda Halkın Habercisi Sitesi’nin tüm çalışanlarına teşekkür eder başarılar dilerim.

 

 

 

222

 

 

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Yenikapı tiyatrosu ve düşündürdükleri
Laikçi teyze
Atatürk sonrası CHP’nin başarısızlığı nedenleri ve sonuçları