Ankara'yı Anlamak

Ankara'yı Anlamak
14 Ekim 2011 10:09

Yıl 1920,Nisan'ın 23'ü.Devrimci Anadolu halkı karanlık günlere ve hiç bir zaman yakamızdan düşmeyen emperyalist güçlere adeta meydan okuyarak halkın kendi kendini yönetebileceği demokratik,laik Cumhuriyet'in temelini  Ankara Ulus'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açarak atıyorlar.3 Yıl sonra kurulacak Cumhuriyet'in habercisi olan bu hamleyle ve kararlı diplomasinin ardından 24 Temmuz 1923'de Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı tanınıyor,13 Ekim 1923'de Ankara 'nın başkent olması ve akabinde 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet'in resmen ilan edilmesiyle ''anadolu devrimi'' taçlandırılmış oluyor.



  Bütün bu hamleler yapılırken ve yapılmadan önce,İç Anadolu bozkırının hakim olduğu,çorak Ankara ıslah ediliyor ,buna paralel olarak da Cumhuriyet yönetimi'ni sağlam temellere oturtmak için Mustafa Kemal ve dava arkadaşları İstanbul hükümetine ve işgalci zihniyete meydan okuyor.


 


  Bir yandan Anadolu demir ağlarla örülüp,duman tüten bacalarıyla yeni fabrikalar üretime geçirilirken bir yandan da Ankara,Mustafa Kemal'in kararlılığıyla ilim,bilim kentine dönüştürülüyor,Üniversite ve sanat yapıtları atılımı sayesinde sanatçıların ve aydınlarında yaşam merkezi olma yolunda ilerliyor.Kısa bir sürede itibar kazanan Cumhuriyet'in başkenti Ankara'nın adınının geçtiği yerlerde bilinçli akıllara Kuva-yi Milliye'yi,Kurtuluş Savaşı'nı, aydınlanmayı ve en önemlisi de demokratik,laik Cumhuriyet'i hatırlatmaktadır.


 


  1920'de adeta yeniden doğan bu asi şehir,çatık kaşlarıyla,her bir yeri ''devlet kokan'' mekanlarıyla,devlet binalarıyla çilekeş anadolu halkını bağrına basmış,zor gününde yanında olmuş,hızla büyüyerek çevre illerde yaşayanlara iş kapısı olmuştur.Kısa sürede çağın en gelişmiş üniversitelerine,hastanelerine sahip olan Ankara'ya diğer ülkeler de dahil olmak üzere her yerden akın edilmektedir.


 


  Peki bütün bunları,satır satır başkenti neden anlattım dersiniz.Neden biliyor musunuz?İnsanlar bir şeyin hikayesini bilmeden yada özümsemeden onun önemini kavrayamazlar.Tabi birde kaybetmeden!Bu şehrin hangi şartlarda yapılandığını,geliştiğini,işgalci güçlere rağmen başkent olduğunu ve itibar kazandığını bilmeyenler Ankara'yı sevemez,önemini kavrayamaz.Hoş zaten bunları bilmeyen varsın sevmesin!Benim karşısında durduğum düşünceye gelirsek de :Ankara'nın İstanbul'la mukayese edilmesidir.Bakın:Ankara dünyadaki en genç başkentler arasında olmasına rağmen Atatürk döneminden itibaren yakaladığı ivmeyle hızlı bir şekilde gelişen,pek çok imkana sahip olan bir kent halini almıştır.Yani hamurunda Atatürk'ün emekleri vardır.İstanbul'la yarışması gibi bir durum söz konusu değildir.Her şeyden önce iki şehrin kaderi ayrıdır.Konumu,önemi,hikayesi hep farklıdır.Eğer sofra da bir kuş sütü eksikse,Ankara'da da bir deniz eksiktir!Bu deniz meselesini de şöyle düşünmek lazım:Sahil şehirleri de stratejik bakımdan başkent olmaya elverişli değildir.Yine Ankara'nın başkent olmasında gerek bu husus gerek de Ankara halkının Mustafa Kemal'in teşebbüslerine vermiş olduğu büyük destek önemli olmuştur.


 


   Ankara yalnızca Türkiye'nin kalbi değil,Ortadoğu'nun da kalbi ve kaderidir.Siyasetçi,sanatçı,aydın okuludur Ankara…12 Eylül 1980 Askeri darbesine kadar Siyasi kişiliklerin,sanatçıların,yazarların,aydınların hemen hemen hepsi Ankara'dayken,darbe ile birlikte darbenin merkezi ve kasveti daim olan bir şehir haline gelen Ankara'dan hepsi bir bir koparılmış dolayısıyla İstanbul ve İzmir'e beyin göçü olmuştur.Bu konuda en güzel açıklamayı Cumhuriyet Gazetesinin Ankara ekine verdiği röportajda Bekir Coşkun söylemiş.Bakın neler demiş:


 


-İstanbul'un zenginliği  Ankara'dır.Ankara'dan gidenler İstanbul'u zenginleştirmiştir. İstanbul'a, İstanbul sermayesine bakın.Koç'un sermaye olarak büyüdüğü yer Ankara'dır.Medyaya bakın,örneğin Cumhuriyet Gazetesi Ankara'da doğmuştur.Sanat da öyledir.Türk Sanat Müziği'nin,tiyatronun,operanın,orkestraların var oluşu Ankara ile başlar.Atatürk'ün Çankayasından yayılmıştır sanat.Bu nedenle Ankara olmasaydı sanat zenginliği de göremezdik İstanbul'da.


 


  Bu nedenle Ankara'yı 80 öncesi ve 80 sonrası olarak değerlendirmek  daha doğru olur.Başkentin müdavimleri de eğer bu şekilde olaya bakarlarsa demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır.Tabi birde bugünlere nasıl gelindiğine.Osmanlı'nın son dönemindeki verimsiz İstanbul hükümetine başkaldırının kalesi,simgesi olduğunu bilmeden,Ankara'yı görüp görmesin veya bir tek semtini görüp saçma sapan eleştiriler yapan,sırf kötülemek için cilalı cümleler kurup aydınlığı da elden bırakmayan cahillere,burjuvazilere tanık oluyorum,hatta onlara Ankara'nın avukatlığını yapmak zorunda kalıyorum zaman zaman.


 


  En çok üzüntü duyduğum konulardan birisi de Ankara'lıların Ankara'yı yeterince tanımaması.Ankara Valisi Sayın Alaaddin Yüksel de benimle aynı fikirdeki ''Ankara,Ankaralının gündeminde değil.''diye sitem ediyor.Başkent Ankara'da 38 kütüphane,44 müze,20 opera binası,10 tiyatro ve bir o kadar da sanat ve kültür merkezinin bulunduğunu söylüyor.(Biliyor muydunuz?)



  Ankara'ya sahip çıkmak Cumhuriyet'e sahip çıkmaktır diyorum ve özgün müziğin genç yeteneklerinden Emrah Metin'in ''Ankara''eseriyle bitirmek istiyorum: Hiç kimse adından bahsetmez oldu / Kimsesizmi kaldın şimdi Ankara / Bağınmı kurudu gülünmü soldu / Kedere hüzüne daldın Ankara/ Ağustos ortası dolu yağıyor / Sitemin matemin kime Ankara / Mahpusluk bittikçe zora geliyor / Ayrıyız 18 sene Ankara/Nazım'ın sevdası değilmiydin sen / Denizin anası olmadın mı sen / Benim hasretimi bir bilebilsen / Taşın dile gelmez miydi Ankara



                                                    Doğum günün kutlu olsun  Sevdam ,Kavgam Ankara'm …


Yazarın Son Yazıları:
Koalisyon öcü müdür yoksa uygarlık mıdır?
Çok seçenekli seçim
Ankara Sohbetleri 2- “Başka Kent Ankara” (Feridun Büyükyıldız)