Ankara Sohbetleri  1 – Feridun Büyükyıldız

Ankara Sohbetleri 1 – Feridun Büyükyıldız
21 Şubat 2015 11:06

Merhabalar sevgili okurlar…”Ankara Sohbetleri” isimli söyleşi dizimizin 1. bölümünü bugün sizlerle paylaşacağım.

 

 

Osman ERCAN H&H YORUM

 
Söyleşi konuğum Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara ekinden ve yazmış olduğu çocuk kitaplarından tanıdığımız Sayın Feridun Büyükyıldız…

 

 

Feridun hocamla bu söyleşi dizisini hazırlamak için sözleşip Kızılay Meydanı’nda buluştuğumuz zaman bana :
-Kahvelerimizi nerede içelim?
diye bir soru yöneltti
Ben de espirili bir üslupla :
Hocam siz daha iyi bilirsiniz, Ankara’nın kitabını yazmış insansınız.
Dedim (Güldük) ve Piraye Kafe’nin yolunu tuttuk.Cadde cadde,sokak sokak Ankara’yı soluduk yürürken…
Gerçekten de Ankara’nın kitabını yazmış ve Ankara’ya dair önemli bir yapıt kazandırmıştı Feridun Büyükyıldız…
”Başka Kent Ankara” kitabıyla bizleri Ankara’ya dair sürprizlerle dolu bir yolculuğa çıkarıyordu. (İlerleyen bölümlerde bu kitaptan detaylı bir şekilde bahsedeceğiz.)

 

1

 

 

Kente,kültür ve sanata dair akıl yürüttüğümüz ve yaklaşık dört saat boyunca yerimizden kalkmadan gerçekleştirdiğimiz  söyleşimizin ilk kısmıyla  sizleri baş başa bırakıyorum :

 

 

Osman Ercan :

Hocam merhaba,öncelikle söyleşi davetimi kabul ettiğiniz için ve nazik tutumunuzdan ötürü size teşekkür ediyorum.Ben sizi 2010 yılından beri tanıyor ve çalışmalarınızı takip etmeye özen gösteriyorum ; fakat sizi tanımayan okuyucularımız açısından bize biraz kendinizden ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

 

 

Feridun Büyükyıldız:
Merhabalar, tabii… Ben öncelikle kütüphaneciyim. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Bilgi Belge Yönetimi’nden mezunum. Kafkasyalı bir geçmişim var, derneklerle uzun süre çalışmalarım oldu. Derneklerin bültenlerinde epey yazdım. Aslında lisede de yazıyordum. Çok iyi bir edebiyat hocam vardı. İsmi Mustafa Tatlı’ydı. Ceviz ağacının hikayesiyle başladı aslında. Hocam camın yanında döndü ağaca doğru ‘‘ Onu bana anlat’’ dedi yani ceviz ağacını… Güzel anlatmıştım. Ceviz ağacının yanında da eski bir karakol taş bina vardı. Onun üzerine hoş bir yazı çıktı. Rahmetli oldu hocam, herkese iyi demeyen, çok ketum bir edebiyatçı ve notu kıt bir adamdı. Ve bana ‘‘Sen iyisin’’ dedi. Aramız çok da iyi değildi aslında, haylaz bir adamdım. Buna rağmen hocam ‘‘ Sen iyi bir kalemsin, yazmaya devam et’’ dedi. Sonra devam ettim. Üniversite yıllarımda epey bir sağa sola gönderdim ve yayınlanacak ne kadar yayın varsa hepsinde yayınlandı yazılarım… Sonra Hürriyet’in Agora’sında yazmaya başladım. O da ilginçtir ; Doğan Hızlan yönetiyordu Hürriyet Agora’yı… O zaman yazı gönderdiğimizde  telif veriyordu, sanırım 20 liraydı… Kime veriyordu? Haftanın en iyi yazısını gönderene veriyordu. Banka hesabına da telifi yatırıyordu. Ben gönderdim birinci oldum, yayımlandı, telif yatırıldı. Bir daha gönderdim, bir daha yayınlandı…Parasız kaldıkça yazı göndermeye başladım. Dört hafta boyunca her hafta telif alır hale gelmiştim. Sonra biraz  Bütün Dünya’da yazdım. Epey bir yazı da oraya gönderdim.

 

 

Cumhuriyet gazetesinin Ankara’da ekinde köşe yazdım bir ara… ‘‘Başka Kent Yazıları’’ ydı köşemin adı… Ankaralı yazarlar olarak birbirimizi keşfeder olduk. Onlarla bir şeyler yaptık. Sonra Ankaralı yazarlar olarak ‘‘Ankaraca’’ diye bir web sitesi yaptık. İyi isimler vardı: Işık Kansu, Muzaffer İlhan Erdost, Ali Tartanoğlu gibi Ankara’nın en iyi kalemleri vardı. Ancak böyle amatörce yürüdüğü için uzun süreli olmadı. Yani köşe yazarlığı bu şekilde sürdü.

 

 

Denemeler… Denemeyi daha çok seviyorum. Ondan sonra kitaplar başladı.

 

2

 

OE: Siz çocuk kitapları da yazıyorsunuz. Bu serüven nasıl başladı?
F B: Çocuğum dünyaya geldikten sonra çocuk kitaplarının rezaletini keşfettik. Marketlerde satılan çocuk kitaplarının rezaletini… Böylelikle çocuk kitaplarına yöneldim biraz. Çünkü kitapların içerikleri berbattı. Hindistan masallarının çalınmış halleri, civcive örtülmüş başörtüler…Bunları gördükten sonra da çocuklara kavramları yazmaya başladım. Yani,çocuklara kavramları anlatma derdine düştüm. Yazdığım bu çocuk kitapları, çocuk hikayeleri en son Can’a (Can Sanat Yayınları’na) kadar geldi.

 

 

3

 

 

O.E: Kitabın içeriğinden bahsedebilir misiniz?
F.B: İnsan haklarını anlattım bu kitapta (Gök,Deniz ve Toprak)…

“Kütüphaneci Sincap’’ kitabımda kitap, kütüphane kavramını, kitaplarla tanışan bir sincabın ormandaki yalnızlığının bitmesini anlatmıştım. Ondan önce ‘‘Sihirli Tatil’’ diye bir kitap vardı: Büyü nerede biter? / Hayal nerede başlar – biter?, o çizgi  nedir?
Onu anlatmıştım. Sonra o TBMM’ye kadar gitti aslında. TBMM’dekiler de o kavramları  yazan çocuk yazarı kimliğiyle tanıdılar. Demokrasiyi, yasama, yürütme ve yargıyı da anlattım. TBMM’de de bir kitap çıktı yani.  Böylelikle çocuk hikayem insan haklarına kadar geldi. İnsan haklarının 30 maddesini son kitabım ‘‘Gök, Deniz ve Toprak’’ta anlattım.

 

4

 

Tabii Ankara bunların içinde nerededir derseniz?
Yaşadığım kent…
Bambaşka bir yer yani…

 

 

5

Devamı haftaya halkinhabercisi.com ‘da

 

 

[email protected]

 

Osman ERCAN Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Koalisyon öcü müdür yoksa uygarlık mıdır?
Çok seçenekli seçim
Ankara Sohbetleri 2- “Başka Kent Ankara” (Feridun Büyükyıldız)