Aldatıldık!..

Aldatıldık!..
3 Mart 2014 09:35

Başbakan Erdoğan Avrupa Birliği yetkililerini aldatmış, öyle diyorlar!..

 

Cemil CAN H&H YORUM

 

Başbakan Erdoğan’ı da Cemaat aldatmış!…

Cemaat’i aldatan büyük olasılıkla Obama’dır…

Ergenekon davasına bakan hâkim ve savcıları ise, soruşturmalarda görev alan F Tipi polisler aldatmışlar…

Aldatılamayanlar da var elbette; onlar AKP’ye koşulsuz destek veren yığınlar!..

Bu aşamada “aldatıldık” demek bir tek onlara yasak!..

 

Başbakan Erdoğan, oğlu Bilal ile arasında geçen konuşma “tape”lerinin sızdırılmasından sonra, en acımasız şekilde:“Aldatıldık, gerçekten safmışız” diyerek, yine mağduriyet edebiyatına sarılmış. Din duygularına ek olarak, merhamet duygularını da sonuna kadar sömüreceği kesin!.. Oğlunun evinde bir oda dolusu para olan bir baba, üstelik de Başbakan iken, hala yoksul halka, kendini acındırmak istiyor… 11 yıldır ne istedilerse verdiği ortağı Cemaat’in, kendisine ihanet ettiğinden yakınıyor hala… Meğer, kendi elleriyle teslim ettiği devletin kurumlarından; bakanlarının ve kendinin, çocukları ile yaptığı telefon konuşmalarını dinlemişler!.. Cemaat’in yaptığı ortaklıkla bağdaşmaz elbette; yasa dışı ve terbiyesizce… Başbakan önce onlara yapılması gerekeni yapsın da görelim, mağduriyetlerini ondan sonra dinleyeceğiz!..

 

Başbakan, yalanla(ya)madığı o konuşmalarda geçen milyarlarca liraların, yatak odalarındaki kasalarda, ayakkabı kutularında ve odalarda ne aradığını da anlatsın bize… Ecevit’in vaktiyle çıkardığı ve 2003’te yürürlüğe girecek olan “nereden buldun” yasasına, vaktiyle en hararetli karşı çıkan Erdoğan’dı… İktidar olanağını eline geçirir geçirmez, ilk işi bu yasanın yürürlüğe girmesini engellemek olmuştur. Acaba neden? Demek ki, ileride ne yapacağı inceden inceye planlamıştı. Başbakan Erdoğan, mağduriyetlerine geçmeden önce, başbakanlığa seçilmeden önceki, yırtık ayakkabılı durumu ile şimdiki malvarlığı arasındaki korkunç farkı, açıklamak zorundadır!.. Gerisi masaldır bize…

 

Kendi söylediği kadar “saf” olan bir adam, halkı borç içerisinde yoksulluk ve açlık sınırında kıvranırken, neler yaptı da dünyanın en zengin başbakanı oldu, bize de anlatmalıdır!.. Paraları için torunları sevinsin, eğer yasal yollardan bu kadar zengin olmayı başarabildiyse kendisini kutlayacağız. En azından zengin olmanın yollarının bir kısmını, kendisini kayıtsız, koşulsuz destekleyen saf halkı ile paylaşmasını bekleriz!..

 

Bu aşamada Erdoğan’ın “aldatıldık” yalanına dileyenler inanabilirler!.. Ama çok iyi bildiğimiz bir şey var ki, o da kurumların kolay kolay aldatılamayacağıdır. Çünkü devlet kurumlarının duyguları yoktur. Kurumlar, heyecanlanmazlar ve hisleri ile iş yapamazlar. Onlar, hizmetlerini yasalara ve kurallara göre yürütürler. Bu nedenle hukuka uygun hareket eden kurumları aldatmak, mümkün olamaz!.. Ancak o zaman çağdaş değerlere ve yasalara uygun hareket eden devler adamları, “hukukun üstünlüğüne saygılı” kabul edilirler… Yasaları hiçe sayıp, keyfi hareket edenler, günü gelir halkı da kandırabilirler!.. “Muz Cumhuriyeti” deyimi, böyle devletler için kullanılır… Dolayısıyla, Başbakanın; “aldatıldık” itirafından, devletin kurallarla değil, duygularla yönetildiği sonucunu çıkartılabilir!..

 

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu yetkilileri bile, AKP hükümeti tarafından “aldatıldıklarını” söylemişler… CHP milletvekilleri Loğoğlu ve Türmen, 17 Aralık’taki yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan bu yana, kendilerini korumak bakımından, hükümetin attığı adımların nasıl değerlendirildiğini incelediler. Avrupalı yetkililer, özellikle de Genişlemeden Sorumlu Komiser Füle; hükümetin “HSK’yı dondurduk” demesine rağmen, yasayı geçirmekle kandırıldıkları mesajını vermiştir!..

 

Hükümet de Cemaat’in, devlet içerisinde “paralel devlet” kurarak 7000 kişiyi dinlediğini ve kendilerini kandırdıklarından yakınıyor mu?.. Anlayacağınız, bu dönem işler, kandıran kandırana yürüyor!..

 

Erdoğan’ın “paralel yapı” dediği bir aldatmacadır, yalın gerçeği alalamadır sadece. Türkiye’nin içişlerine asıl doğrudan müdahale eden ABD’dir. Bu denklemde Cemaat, ABD’ye “hizmet” etmeyi taahhüt etmiş bir piyondur sadece. Tıpkı Erdoğan ve yol arkadaşları gibi… Her iki taraf da Obama’nın avucunun içerisindedirler!.. ABD’nin çıkarları gerektirdiğinde, birinden birini her zaman feda edebilir. Yerine yedeğini çağırır elbette!.. Bu iş bu kadar basittir işte!..

 

Seçimlerden önce, Erdoğan için dinlenme işi hayati öneme sahiptir. Türk halkı için öyle değildir ne yazık ki. Zira bütün dünyayı dinleyen ve kendi ellerimizle en mahrem (kozmik) odalarımıza girmesine izin verdiğimiz ABD, Türkiye’yi atlayacak değildi herhalde. Geçen aylarda dünya kamuoyunu şaşkına çeviren Almanya Başbakanı Merkel ile adı açıklanmayan 35 dünya liderinin, Pentagon tarafından dinlendiğini ne tez unuttunuz? Obama hazretleri, The Guardian gazetesinin sorusuna: ”Bir daha dinlemeyeceğiz!..” dememiş miydi?..

 

***

Başka bir ülkeyi dinlemek “casusluk” faaliyetidir. Bu gerçeğin altını çizelim. Peki, AKP hükümetleri döneminde; son derece ağır ve itibar kırıcı olan “vatana ihaneti” suç olmaktan neden çıkartmışlardır? Gerçekte bu suçu işleyenler, işgal sırasında düşman askeri ile kol kola girip, kendi halkını ispiyonlayanlar gibi lanetlidirler… Halkın “casus” dediği onursuz kişiler, suçları kanıtlandığında insan içerisine bile çıkamazlar!.. Bu tespiti de bir köşeye not edelim…

 

Dinleme skandalıyla Cemaat’in TÜBİTAK ayağı da ortaya çıkmıştır. AKP’nin iktidara gelmesinden kısa süre sonra, CIA’nın kucağında yetişen Fetullahcılar, haksız yere tutuklanan ve tehditle TÜBİTAK’tan ayrılmak zorunda bırakılan uzmanların yerlerini aldılar. İlk yaptıkları iş; devletin gizli görüşmelerinin yapıldığı MİLCEP K1 yazılımına müdahale ederek, İngiltere ve ABD için “güvenlik açığı” oluşturmak olmuştur… Bu şekilde, devletin dinlenilmez telefonlarını dinlenilir hale getirdiler!.. Kısaca, düşmanlarımızın bin bir zahmetle yapacağı dinlemeler, düşmana açık hale getirilmiştir!.. Demek ki, “vatana ihaneti” suç olmaktan çıkaranlar, bugünleri öngörmüşlerdi!.. Artık, düşmanlarımız, T.C kimliği taşıyan adamları aracılığı ile devletin kurumlarında faaliyet gösteriyorlar… Yaptıkları casusluk işi için, bir de Türk halkı kendilerine maaş ödemektedir!.. Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesindeki habere göre; Cemaat, çantada kolayca taşınabilen 14 adet ortam dinleme cihazı satın alarak Türkiye’ye sokmuştur!.. Neden devlet değil de Cemaat acaba?..

 

Sonunda Bilim ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, sızdırılan “tape”ler konusunda bakanlığın fikrini açıklamıştır. Fikri: Ses kayıtlarının teknik incelemeyi gerektirmeyecek kadar açık montaj olduğunu hissetmişmiş!.. Gördüğünüz gibi Teknoloji Bakanı, teknik inceleme istemiyor. Uzmanlara da danışmıyor bu konuda. O hislerine güveniyor sadece ve doğruca sonuca gidiyor!.. İyi de o zaman ne diye TÜBİTAK’ta bu işle görevli 5 “kripto” yazılımcısını görevinden aldınız?.. O çok güvendiğin hislerine göre, “tape”ler “montaj” ise, görevden almadan önce, devletin memurlarının bu işte suçları olduğunu ispatlamanız gerekmez mi?..

 

Erdoğan’ın sesi, “Bu alçaklar devletin ‘kriptolu’ telefonlarını da dinlemişler” diye arşa çıkıyor. Başbakan bu sözleri oğluna verdiği “Bilal paraları sıfırla” talimatının dinlenmesi üzerine etmiştir. Zaten konuşmayı inkar da etmiyor şimdi!.. Hükümetin anayasacısı Burhan Kuzu; bu ses kayıtları için “Ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok” diyormuş!.. Doğru olan bir şeye inanmayan halk olabilir mi? Bu nasıl bir bakış açısıdır? Bir milletvekili, kendini seçen halkı bu kadar küçümseyebilir mi? Hükümet yalakası romancı Emine Şenlikoğlu; “Kaset doğru olsa ne derdin?” sorusuna, “Derdim ki, dindarlar zekâtını yoksullara ulaştırmak için Başbakana vermişler.” Emine, Başbakanın yerine yalan uydurmak sana mı kalmış? Hükümetin koşulsuz destekçisi olan gazeteci Fehmi Koru ise, ses kayıtlarının montaj olmadığı ispatlansa dahi inanmayacağını söyledikten sonra,”Tayyip Erdoğan, gibi biri harama el uzatmaz; diyelim Şeytan’a uydu, onun gibi biri, günahına çoluğunu çocuğunu ortak etmez” diyerek, AKP tabanının duygularına dört dörtlük tercüman olmuştur!.. Sözcüleri, AKP tabanının hislerini, bu cümlelerle dile getirmiştir!.. Bu gerçeği görmek ve ona göre hareket etmek zorundayız!..

 

***

Ancak erdemli insanlar özeleştiri yapabilirler… Bunun için; önce okuma yazma bilme, sonra okuduğunu anlayabilecek kadar akıllı olmak gerekir… “Aldatıldık” deme yerine, “biz hata yaptık” diyebilmek, erdemli insanların işidir!.. “En büyük hatayı yap ama en küçük hatayı savunma!” dememiş mi büyüklerimiz?.. Tersini yapmak için ne sebebimiz olabilir?..

 

İstismar edilmek suretiyle sömürülmek, “aşırı iyi niyetli” olmanın bedelidir. Bir eksiklik veya kusur olarak kabul edilmemelidir. Böyle birinin, af edilmeyecek tek hatası vardır: O da “istismar” edildiğini gizleyip, olmamış gibi göstermeye çalışmaktır. Bazı kişiler çevrelerine bu şekilde aldatılacak kadar “saf” olmadığını göstererek, kendilerini kanıtlamak isteyebilirler!.. Güya, ne yapmışsa bilerek ve isteyerek yapmışlardır!? Böylece kimsenin aldatamayacağı kadar “zeki” olduklarını göstermek ihtiyacı duyarlar. Belki biraz da “kurnaz” olarak tanınmak için, böyle ahmakça işler yaparlar. Çoğu kez bu noktadan itibaren “hatayı savunmak” gibi akıl dışı bir durum içerisine girdiğinin farkında bile olamazlar. Yaptıkları iş: Son tahlilde kendileri de dahil, milyonlarca insanı en acımasız şekilde istismar edilip, sömürülmesini savunmaktır!.. Ne yazık ki, halkımızın ciddiye alınacak önemli bir kesimi, bu duygular içerisinde bocalamaktadır!.. Aksi halde, suça katılmamış geniş yığınlar, ne diye “Soymuşsa bizi soymuştur” diyerek, yolsuzluk yapanları korumaktadırlar? Hırsızlara “iftira atılmıştır” diyerek savunma yapanların “medeni hakları kullanma ehliyeti” olup olmadığı mutlaka araştırmalıdır!..

 

Av. Cemil Can

 

 

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..