Akşener’den ‘Chernobyl’ göndermeli ekonomi eleştirisi: Damada göre her şey 3.6 röntgen

Akşener’den ‘Chernobyl’ göndermeli ekonomi eleştirisi: Damada göre her şey 3.6 röntgen
9 Temmuz 2019 10:29

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşuyor. Akşener, Çernobil felaketini anlatan HBO yapımı ‘Chernobyl’ dizisine göndermede bulunarak “Görevden almanız gereken kişinin damadınız olduğunu herkes görüyor siz de görün. Bakalım gençler anlayacak mı? Yerde grafit var sayın Erdoğan. Damat enflasyonda hedefi tutturduk diyor. Kıyamet kopsa dengeleniyoruz diyecek. Damada göre her şey 3.6 röntgen. Her şey ne çok iyi ne de felaket.” şeklinde konuştu.

 

 

 

Akşener’in konuşmasından öne çıkan kısımlar şu şekilde:

 

Değerli milletvekilleri, kıymetli misafirler, sevgili gençler, değerli basın mensupları,

sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz.

 

İYİ Parti grup toplantıları, milletin nabzının attığı yerdir.

Burada, söylenmesi gereken ne varsa söylenir.

Burada, milletin derdi, acısı dile getirilir.

Burada, çözüm üretilir, yol gösterilir.

Burada, doğru işe destek verilir, eğrinin ve yanlışın karşısında durulur.

Ama şunlar olmaz:

Burada yalan söylenmez.

İftira atılmaz.

Hakaret edilmez.

 

Bizim siyaset anlayışımız budur.

Küçük hesap yapmıyorsak, ucuz siyasete tenezzül etmiyorsak bilmediğimizden değil.

Allah’tan korkuyoruz, milletten utanıyoruz.

Biz düz yürüyeceğiz, doğru söyleyeceğiz.

Milletimiz de bu yüzden, yanımızda olacak.

Ne demiş derviş “sen doğru ol, kem belasını bulur”.

İyilerin yolu işte budur.

İyilerin buluşmasına hoş geldiniz.

 

Aziz milletim,

Geçtiğimiz hafta, yakın tarihimizdeki iki büyük acının yıldönümlerini idrak ettik.

Madımak ve Başbağlar.

2 Temmuz’da, Madımak’ta yakıldık.

5 Temmuz’da, Başbağlar’da vurulduk.

Canımızı yakıp, kanımızı döktüler.

Milletimizin birliğine kasteden bu alçakça katliamları, bir kez daha lanetliyorum.

Allah, bir daha milletimize böyle acılar yaşatmasın.

Allah yezitlere de, nemrutlara da fırsat vermesin.

 

Dava arkadaşlarım,

Sayın Erdoğan, geçtiğimiz hafta Japonya’ya gitti.

Oradan da Çin’e geçti.

Ziyaret öncesinde Sayın Erdoğan’a bir çağrıda bulunmuştum.

Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize yönelik zulmü, gündeme getirmesini istemiştim.

Bir kez daha gördük ki, zulüm gören Türk ise, Erdoğan’ın umurunda olmaz.

Doğu Türkistan’daki zulme sessiz kaldı.

Çin medyası ise, daha vahim bir iddiada bulundu.

Sayın Erdoğan’ın “Doğu Türkistanlılar mutlu.” dediği söylendi.

Kendisi bu iddialara bir an önce açıklık getirmelidir.

Sayın Erdoğan, zulme seyirci kalmakla yetinmeyip, bir de üstüne alkış mı tuttu?

 

Küçük ortağın dünyası koltuğundan ibarettir, onun sesi çıkmaz.

Ama Türk devletinin Cumhurbaşkanı, Gök bayrağın toprağındaki zulme sessiz kalamaz.

Sayın Erdoğan’a hatırlatıyorum:

Zulme rıza zulümdür.

 

“Azapay.

Sen iyi bilirsin ki;

bir yerde bir gök bayrak düşse, başka bir yerde bir al bayrak kalkar.

Ha al bayrak, ha gök bayrak.

Yâni, kıyamet kopana dek, bizim bayraklarımız inmez.”

Dilaver Cebeci’nin, Osman Batur’un kızı Azapay için yazdığı bu sözleri hiç duydun mu sen, Sayın Erdoğan?

Bu öksüz Türklüğümüz, senin gibi, Çin’in ipeğine kananları çok gördü.

Ne ilksin, ne de son olacaksın.

Ama biz var oldukça, zulüm altında inim inim inleyen Azapay’ları unutmayacağız, unutturmayacağız!

 

Aziz milletim,

Geçtiğimiz hafta meclis gurubumuz bazı önergeler verdi.

Kırmızı bültenle aranan bir teröristin, TRT’ye çıkarılmasının araştırılmasını istedik.

Ak Parti, MHP ve HDP’nin oylarıyla önergemiz reddedildi.

Bir gün sonra ise, Washington Post gazetesinde, bir başka teröristin yazısı yayınlandı.

Saray’dan hemen açıklama geldi.

Washington Post, bir teröriste sayfalarını açmakla, terör propagandası yapıyormuş,

ABD yasalarını çiğniyormuş.

El hak doğru…

Ama yüzsüzlüğe, pişkinliğe bakın.

TRT’ye bir terörist çıkarıp, Türk yasalarını çiğnemek umurlarında olmamış da,

ABD yasalarının çiğnenmesini dert etmişler…

TRT’yle Washington Post’u aynı rezalette buluşturanlara yazıklar olsun.

,

İyi ve cesur insanlar;

Ak Parti ve MHP yönetimi terörist başından medet umunca,

üzerine de bazı CHP’li isimler, 23 Haziran’dan sonra bir “selam kampanyası” başlatınca,

mecliste özgüven patlaması yaşayanlar oldu…

Terörist başıyla mektup arkadaşı olanların, şimdi HDP’yle ağız birliği edip, partimize saldırmaları çok manidar.

Biz, “Teröristin mektubuna güzelleme yapılmaz, terörist mektubuna pul olunmaz.” dedik.

İki yerden ses geldi:

Biri MHP yöneticileri, diğeri, HDP yöneticileri.

Mektup arkadaşlığı ile başlayan sürecin, geldiği noktaya bakar mısınız?

Buradan MHP yöneticilerine seslenmek istiyorum:

Terörle aranıza mesafe koyun!

Değerli milletvekilleri,

HDP Grup Başkanvekili diyor ki; İyi Parti’yi HDP oyları meclise sokmuş…

Açıklamayı duyunca aklıma Nasreddin Hoca’nın fıkrası geldi…

 

Nasreddin Hoca, bir sabah evden çıkarken;

‘‘Hanım, canım çekti;

bu akşam güzel bir ciğer yahnisi yiyelim,

ben ciğeri alır sana yollatırım” demiş.

Kasaptan iki okka ciğer alıp eve göndertmiş.

Hocanın hanımı, yahniyi hazırlayıp, pişsin diye ocağın üstüne koymuş.

O arada, iki çift laf etmek için komşuya geçmiş…

Ama lafa dalmış, ateşte yemek olduğunu unutmuş.

Birden hatırlayıp telaşla eve dönmüş; ama o arada ciğer yahnisi kömür olmuş.

Tabii çok üzülmüş.

Üstelik kocasından laf işiteceğinden de korkmuş.

Akşam Hoca, daha kapıdan girer girmez;

‘‘Hanım, hazır mı ciğer yahnisi? Karnım çok aç, getir de yiyelim” deyince, eli ayağına karışmış.

‘‘Yolladığın ciğerleri kedi yedi” diye yalan söylemiş.

Hoca, durumda bir anormallik olduğunu anlamış.

Kediyi yanına çağırmış, sonra tutup havaya kaldırmış.

‘‘Hanım söyle bakalım” demiş,

‘‘Şu kaldırdığım kedi, gelse gelse iki okka gelir.

Eğer elimdeki kediyse, ciğer nerede?

Yok bu ciğerse, kedi nerede?”

 

Fatma Hanım’ın hesabı da işte böyle…

Madem 24 Haziran’da HDP seçmeni bize oy verdi, HDP’ye kim oy verdi?

Biz, işte tam olarak, bu matematik hesaplarından kurtulmak için parti kurduk…

Ama görülüyor ki, Sayın Bahçeli’nin yeni kurbanı Fatma Hanım…

Rahatlarını bozduk, rahatlarını…

Şunu açıkça ortaya koyalım:

İktidarıyla muhalefetiyle bugünkü bütün partiler, 17 yıldır siyasetteler.

Onların kendi başlarına tabloyu değiştirmeye güçleri yetseydi, bugüne kadar yapılan 15 seçimde değiştirirlerdi.

Türk siyasetinde tabloyu İYİ Parti değiştirmiştir.

Bu başarımızın, birilerine ciro edilmesine müsaade etmeyiz.

Milletin darbeye karşı demokrasi tercihinin, teröre gerekçe yapılmasına fırsat vermeyiz.

 

Aziz milletim,

Erdoğan ve ortaklarının durmadan körüklediği toplumsal kutuplaşma, milletimizin başındaki büyük tehlikedir.

Onlar, bu kutuplaşmadan nemalanıyorlar.

O yüzden kin, nefret, ayrıştırma dilinden vazgeçemiyorlar.

Biz onlara uymayacağız.

Eşimizle, dostumuzla, arkadaşımızla, komşumuzla asla kötü olmayacağız.

Türk milletinin kucaklaşmasına ve Güneydoğu’nun kalkınmasına engel olamayacaksınız.

Terörle yokluk arasında sıkıştırılmış, bölge gençlerini çaresiz bırakmayacağız.

O anaların umudu olacağız.

Er ya da geç, o bayram sofrasında buluşacağız.

Siz ne zaman umut verdiniz?

Kendi evlatlarını öldüren bir cinayet şebekesini savunmaktan başka ne iş yaptınız?

Ama ne yaparlarsa boş artık.

17 yıllık tiyatronun perdesi, İstanbul’da kapandı.

Millet, son sözü söyledi.

Bizi birbirimize düşman etmeye çalışanlar gidecek, düşmanlıklara son vereceğiz.

Her insanımızı candan aziz bileceğiz.

Kimsenin izzetine, şerefine söz etmeyeceğiz, ettirmeyeceğiz.

Milletimiz mutlu, ülkemiz huzurlu, Türkiye iyi olacak.

82 milyonun, el ele verince çözemeyeceği bir mesele yoktur.

Hukukla, adaletle, demokrasiyle bütün dertlerin üstesinden geleceğiz.

Hep birlikte güzel günler göreceğiz.

Er ya da geç, o bayram sofrasında buluşacağız.

 

Değerli milletvekilleri;

Bir ucube sistem getirdiler, bir yıl içinde ülkeyi uçuruma sürüklediler.

İki ortağın kafa kafaya verip getirdikleri yönetim modeline bakın:

Başkan var, sistem yok.

Cumhur var, cumhuriyet yok.

Mahkeme var, adalet yok.

Okul var, eğitim yok.

Üniversite var, bilim yok.

Damat var, ekonomi yok.

Bahçeli var, huzur yok.

Erdoğan var, istikrar yok.

Bu modelden ülkeye hayır gelir mi?

Ekonomiyi şimdi zam yağmuruyla düzeltebileceklerini sanıyorlar.

Tek yaptıkları ekonomiyi küçültmek, milleti fakirleştirmek.

Size 10 yılı özetleyen bir örnek vereyim.

Hani o 200 liralık banknotlar var ya, basıldığı gün onunla 133 dolar alınabiliyordu.

Bugün aynı banknotla 33 dolar alınabiliyor.

Türkiye 200 lirasında 100 dolar kaybetmiş.

Bunun adı da ekonomik başarı öyle mi?…

Hadi ordan!

Sayın Erdoğan ve damadı, son dönemde, “Yapısal reform” lafını dillerinden düşürmüyorlar.

Ama dediklerinin tam tersini yapıp,

kendilerinden önce başlayan kazanımları yıkmakta, sınır tanımıyorlar.

Buradan devamlı anlatıyoruz.

En önemli yapısal reformlar;

Siyasetçilerin, kurumların kanunlarıyla, düzenlemeleriyle,

yap-boz tahtası gibi oynamalarını, engelleyen reformlardır.

Bunlardan biri de Merkez Bankası’nın bağımsızlığıdır.

Ne oldu peki?

Cuma gecesi, hem de kanun hükmünde kararnameyle, Merkez Bankası başkanını görevden aldılar.

Böylece, Türkiye’nin Ak Parti öncesi bir başka kazanımı da tarihe karıştı.

Sayın Erdoğan, maalesef asıl görevden alması gereken kişinin damadı olduğunu göremiyor.

Peki Merkez Bankası Başkanı’nı neden aldılar?

Çünkü Damat Bey, geçen sene açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’ndaki, bütçe açığı hedefinin yüzde seksenini ilk altı ayda doldurdu.

Zaten, bu senenin başında, Merkez Bankası’nın kârını Hazine’ye aktarmışlardı.

Belli ki o parayı, seçim döneminde çarçur ettiler.

Şimdiyse gözlerini, ihtiyat akçesine diktiler.

Buna karşı çıkan bir bürokratı da, “yoluma taş koyma” diye ansızın görevden aldılar…

Yapmayın.

Yapısal reform yapacağım deyip, yapısal erozyonlara neden olarak, devletin itibarını daha fazla zedelemeyin.

Görevden almanız gereken kişinin, damadınız olduğunu herkes görüyor, siz de görün.

Yerde “grafit” var Sayın Erdoğan.

Görmediğiniz sürece;

her yere kukla bürokratları getirip,

bu Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde, inat ettiğiniz sürece,

bu iş daha iyiye gitmeyecek.

Damat, enflasyon rakamlarında hedefi tutturduk diyor.

Kıyamet kopsa, yine “dengeleniyoruz” deyip geçecek.

Damada göre her şey 3.6 röntgen,

her şey “ne çok iyi, ne de felaket”…

Aralık ve haziran aylarında enflasyonu düşürmüş…

Memur ve emekli maaş zamları döneminde, enflasyon pat diye düştü, maaş zamları kuşa döndü.

Tezgaha bakar mısınız?

Emekliye, memura düşük zam yapmak için, suyu kaynağından kestiler, enflasyonu düşük gösterdiler.

Oysa çarşı pazar gerçek enflasyonu biliyor.

Pazarda bin bir hesap yapan vatandaşım, gerçek enflasyonu biliyor.

Kağıt üzerinde düşürdükleri enflasyon, markette, manavda, pazarda ise bir türlü düşmüyor.

1300 lira maaş alan emekliye, 65-70 lira zam yapıyorlar.

Neymiş, enflasyon düşmüş, 70 lira yetermiş…

Anladık, insafınız, vicdanınız yok; utanmanız da mı yok?

Çaya, şekere, elektriğe, mazota zam yapınca tarifeyi yüzde 15’ten;

memura, emekliye gelince, yüzde 5’ten, yüzde 6’dan açıyorsunuz.

Kendi sarayında günde 2,5 milyon lira yiyeceksin, emekliye gelince günlük 2 buçuk lira zam…

Ne kadar eski siyasetçi varsa, bankalara, kurullara toplayıp, ayda 18 bin lira, 20 bin lira maaş bağlayacaksın, emekliye gelince, “al sana 70 lira” diyeceksin.

Yazıklar olsun.

Siz ağzınızda gümüş kaşıkla mı doğdunuz kardeşim?

Nedir bu lüks ve israf takıntınız?

Ne zaman doyacaksınız?

Ne zaman şükredeceksiniz?

Milletin halini ne zaman göreceksiniz?

Aziz milletim, değerli milletvekilleri;

Bir toplum, bir ülke, ancak değerlerine sahip çıkar, sahip olduklarına değer verirse ilerler, yükselir.

Bütün değerlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi hızla tükettiler.

Bugünün ve geleceğin mimarı kadınlarımızın durumu da böyle.

Vatana şehit vermiş bir annenin, Pakize Anne’nin başına gelenlere bakın.

Buradan bir kez daha sesleniyorum, Pakize Anne Türkiye’dir.

Türk kadınını itip kakamazsınız.

Türkiye Cumhuriyeti, daha kuruluş günlerinde bile, kadın hakları konusunda, dünyada pek çok ülkeden çok daha ileriydi.

Ama ne yazık ki, o yılların idealist vizyonu, her alanda olduğu gibi, gittikçe daraldı.

Kadınlarımızın değerini bilmeyen, onları iş ve sosyal hayatın dışına atmaya çalışan kafalara, artık dur demeliyiz.

Mevzuata bakarsan her şey tamam.

İyi de, kağıtta yazan hayata geçiyor mu?

Kadın, evinde saçını süpürge ediyor, ağır işçilik yapıyor;

ama kocasından iltifat göreceğine, hakaret işitiyor, tahkir ediliyor.

“Yetti be” dediği zaman da, bıçağa, tabancaya, meydan dayağına muhatap oluyor, cinayete kurban gidiyor.

Kadın yalnızsa, ayaklarının üstünde durmaya çalışıyor, ama etrafının tacizine uğruyor.

Kadın, iş hayatında, işini disiplinle, hakkıyla yerine getirmeye çalışıyor,

Ama liyakatine bakılmıyor, performansına bakılmıyor.

“Kocanın işi varsa sorun yok.” diyen devlet büyüklerinin;

“İkinci sınıf bir iş verelim, emeğini sömürelim, sonra da kapıyı gösteririz.” diyen patronların, yöneticilerin mobingine uğruyor.

“Fazladan süt izni almak hakkın, ama vermiyorum;

İşine gelirse…” diyorlar.

“Geç saate kadar mesai yapacaksın, mesai ücreti de veremeyiz;

işine gelirse…” diyorlar.

“Asgari ücretin altında çalışacaksın;

işine gelirse…”

“Sen çalışmıyorsan, Suriyeli kızlar çalışır.” diyorlar…

“Sigorta-migorta yok.

Sen çalışmıyorsan, Afganlar çalışır;

İşine gelirse…” diyorlar.

Üst düzey yönetici adayı kadınlarımızın durumu daha mı iyi?

Kadınlar yine ikinci sınıf, kadınlar yine mağdur.

Orta kademede çok başarılı olan kadınlarımız, yönetim kurullarında, genel müdür benzeri pozisyonlarda tercih edilmiyorlar.

Çünkü cam tavan var…

Kadını siyaseten kullanmaya gelince sıraya giriyorlar;

hak denince, hukuk denince, itibar denince tık yok.

Açın, Siyer-i Nebi okuyun kardeşim.

Efendimizin hayatını inceleyin.

Hazreti Hatice validemizle, Aişe validelimizle ve mübarek kızı, Fatıma anamızla iletişimini bir inceleyin.

Açın Türk tarihi okuyun.

Türk kadınının ne cevval, ne zeki, ne korkusuz olduğunu, toplumdaki itibarını bir görün.

Sonra da bu zevzek hoca bozuntularının ağzına bir bant yapıştırın.

Ak Partili kadınlarımıza sesleniyorum.

Gel kardeşim.

Artık kucaklaşalım.

Dertleşelim, halleşelim…

Bu tiyneti bozuk iktidardan yüz çevirme vakti geldi.

Bunlara lüzumundan fazla yüz verdin…

Seçim zamanı “bacımız, anamız;

git bayrak salla, broşür dağıt, çay dağıt”;

Seçim geçip, koltuklar garantilendiğinde “Kızıma iş, oğluma iş, gelinime iş” dediğinde;

“bugün git yarın gel…”

Sana iş yok ama, sırma köşkteki falancaya var.

Bakın sevgili kardeşlerim;

bunlar size ancak türbe ziyareti yaptırır.

Arada bir otobüse doldurup, geziye götürür.

Üç kuruş destek verir, o da yandaş marketi zengin etmek için.

Size biçtiği değer budur.

Çok açık söylüyorum;

hele bir iktidara gelelim, o zaman kadına, nasıl hak, nasıl değer verilirmiş görürsünüz.

Kadın başımızın tacı mıymış, değil miymiş, o zaman görürsünüz.

Bu memleketi gençlerle, kadınlarla en güzel yerlere getireceğime,

huzurunuzda bir kez daha söz veriyorum.

Aziz milletim, cennet gibi bir ülkemiz var.

Ama şuursuz bir yönetim anlayışı, doğal zenginliklerimizi tüketmeye devam ediyor.

Dörtte üçü ormanlarla kaplı ülkemizde, orman alanı dörtte bir seviyelerine düştü.

Ben ilk okuldaydım, en büyük tehlike erozyondu.

Babaanne oldum, hala en büyük tehlike erozyon.

Buna rağmen hala dere yataklarına beton dikiyorlar.

Hala ormanları, zeytinlikleri kesip, bina dikiyorlar.

Dünya üzerinde doğaya bu kadar düşman bir hükûmet daha görülmemiştir.

Son olarak, ODTÜ’de olanları biliyorsunuz…

Öğrencilerin 50 yıldır elleriyle büyüttüğü ağaçları kesip, yurt yapıyorlar.

Yurt yapacak başka yer mi bulamadınız?

O yurdu oraya yapmasanız, müteahhidiniz daha az mı kazanacak?

Allah ıslah etsin sizleri…

Biz, bunları dert ediyoruz.

Bizim kavgayla, gürültüyle kaybedecek vaktimiz yok.

Gecekonduların, genç işsizlerin sesi olmaya devam edeceğiz.

Emeklilerin, sesi kesilen kalabalıkların sesi olmaya devam edeceğiz.

Milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz.

Siyasete seviye gelecek.

Hiçbir propaganda hakikati çarpıtmayı başaramayacak.

Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar.

Biz sabırla, sükunetle anlatmaya devam edeceğiz.

Çözüm üreten, yol gösteren muhalefet anlayışımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.

Biz onlara uymayacağız, mecbur kalıp onlar bize uyacaklar.

Milletvekillerimiz, milletin her meselesini meclise getirmeye, devam edecekler.

Tek amacımız, bugün muhalefette, yarın inşallah iktidarda, Türk milletine hizmet etmek olacak.

Bunu başaracağız…

 

Bakın ne diyor Ozan Arif;

“Böyle gitmez hep bu devran,

Döner gardaş, bak görürsün…

Boş mangalda kül savuran,

Siner gardaş, bak görürsün.

 

Hani nerde firavunlar,

Nemrut varmış bir zamanlar…

Arif der ki inananlar,

Yener gardaş, bak görürsün.”

İnananların galip geleceği gün yakındır.

Kimse umutsuzluğa kapılmasın.

Biz burada olduğumuz sürece sesiniz duyulacak;

İyi’ler mutlaka kazanacak;

İyi Parti’nin güneşi yüzünüzü ısıtacak, yolunuzu aydınlatacak.

İyi Parti olduğu sürece umut var olacak.

Şairin de dediği gibi:

“Güneş yerinde, her şey yolunda…”

 

Dava arkadaşlarım;

Bize durmak yok, dinlenmek yok, tatil yok.

Milletimizle aynı güneşin altında buluşmak için, yaz boyunca çalışacağız.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Allah’a emanet olun.