Acaba neden istifa etti?

Acaba neden istifa etti?
14 Eylül 2014 17:30

Hükümetin çözüm süreci dediği şeyi yürüten Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Ulvi Saran görevinden ayrıldığını Twitter hesabından duyurmuş dün gece.

 

Safile USUL H&H YORUM

 

Ulvi Saran görevinden neden ayrıldığını anlatmamış, sadece, “İki yıldır sürdürmekte olduğum Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı görevinden ayrılma talebinde bulundum. Görevde bulunduğum süre içinde mesai arkadaşlarımızla çözüm süreci ve demokratikleşme alanında yoğun bir çalışma dönemi geçirdik.” demiş.

 

Ulvi Saran eğer sağlık vb. gibi kişisel nedenlerle istifa etmiş olsaydı ayrılışını bu şekilde duyurmaz, yaptığı işi daha yüceltici ifadelere yönelirdi.

 

Ve, açıklama tarzından içinde bulunduğu görevin anlamsızlığı, yapılan işlerin yanlışlığı, böyle bir işi artık yürütmek istemediği gibi bir sonuç çıkıyor.

 

İnternetten baktım, Ulvi Saran tipik ve Erdoğan oldurması bir AKP bürokratı değil.

 

Özgeçmişinde bir Arapça bilmek bilgisi var ama okuduğu okullar daha ziyade sivil Cumhuriyet okulları.

 

Bu Hükümetten önce çok uzun yıllar kamu yöneticisi olarak çalışmış.

 

Arapça bilgisi muhtemelen dindar bir aileden geliyor oluşuna delalet ve bu durum onu bir zaman biraz AKP’ye yöneltmiş olabilir.

 

Ancak çok kuvvetle muhtemel Erdoğan’a yaklaştıkça ve onun işleri içine girdikçe bir bataklıkta beyhude kürek çektiğini görmüş olabilir.

 

Hatta yaptığı işin Türkiye’ye çok zarar verdiğini..

 

Ki, Erdoğan’ın IŞİD batağına nasıl girdiğini ve rehinelerden de doğan çözümsüz berbatlıkların nasıl adım adım Tayyip Erdoğan tarafından yaratıldığını en iyi bilenlerden birisidir.

 

Çünkü bu işlerin içini ne yakından görenlerden, bilenlerden birisi de kendisi elbette yürüttüğü görev nedeniyle.

 

Kaldı ki, Tayyip Erdoğan’ın en büyük özelliklerinden bir tanesi, her işi batırıp, ardından da bürokratlardan, TSK’dan vs. batırdığı işleri çok beceriklice temizlemelerini istemesi.

 

Hülasası, Ulvi Saran’ın görevinden istifasının nedeninin Erdoğan batağı içinde daha fazla kalmak istemeyişi olduğundan hemen hemen eminim.

 

Ki, son günlerde Twitter hesabına bazı bilge sözler ve sorgulayan Tweetler yazmış.

 

Örneğin, bunlardan biri; “Yüreğinizin hissetmediğini dilinizin söylemesine izin vermeyin” şeklinde.

 

Şimdi bir de başka bir açıdan daha bakalım olaya…

 

Tayyip Erdoğan’ın yaptığı işlerin batağını ona en yakınlar ve olayların içindekiler gayet iyi görüyor ama birçoğu içinde bulunduğu çok faktörlü kıskaç nedeniyle bunu dile getiremiyor, arada bir Ulvi Saran gibi birileri çekiliyor sadece.

 

Fakat ne yazık ki, muhalefet işlevini üstlenmişlerden Tayyip Erdoğan gibi hareket etme, onun yaptıklarını yapma isteği doğuyor.

 

Örneğin CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun en son Kurultay’da, “Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nın geçmesini sağlayacağız” demesi, ardından, “Ben Dersimli Kemalim” demesi, ondan hemen önceki günlerde BDP’li Selahattin Demirtaş’a, “Erdoğan yemin ederken neden alkışladın, o Roboski’yi bombalatmıştı” diyerek serzenişte bulunması ve bu serzenişin Selahattin Demirtaş’a, “Ben sana Erdoğan’dan daha yakınım ama sen onu destekliyorsun” içerikli bir sitem mesajı taşıyor olması filan hep Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesinin çözümünde Erdoğan’ın yaptıklarını yapabilme arzusunu gösteriyor.

 

Oysa Tayyip Erdoğan bu konuyu çözemiyor, sadece PKK ile karşılıklı bir taktik güdüyorlar.

 

Bakın mesela…

 

Beşir Atalay’ın son açıkladığı pakette sadece hapisteki PKK ve BDP’lilerin çıkması, dağdakilere hapse girme tehlikesi olmadan Türkiye’ye dönme imkanı yaratılması var.

 

Yerel Yönetimler Özerklik Şartı şu anda bu Hükümetin gündeminde bile yok.

 

Çünkü Hükümet bu adımı attığında ortaya çıkacak, yerel yönetimlerin kendi şehirlerindeki doğal kaynakların mülkiyetinin kendilerine geçmesi, askere ait tüm altyapının o bölgeden çıkarılması (Sırrı Sakık’ın şehit anıtını yıktıracağım demesi mesela) gibi olayları nasıl yöneteceğini bilmiyor.

 

Fakat ufak tefek oynamalarla PKK’yı müzakere hattında tutarak silahlı çatışma çıkmasını engellemeye çaışıyor.

 

PKK da bunu biliyor ancak müzakare olayının canlı tutulmasının ilerde kendilerine fayda sağlayacağını düşündükleri için bu hatta kalıyor.

 

Çünkü müzakere hattına girmiş bir ülkenin zamanla taviz vermeyi kabul etmek durumunda kalacağını hesaplıyorlar.

 

Öte yandan Hükümet’in PKK ile yürüttüğüne müzakere denemez.

 

Çünkü müzakere, “Sen şunu ver, ben de bunu” gibi bir anlaşmayı hedefler ve müzakereye oturuna birisi gerçekten de bunları yapmayı kendi içinde taahhüt etmiş taraflardan oluşur.

 

Oysa AKP neyi ne kadar verebileceğini, neyi ne kadar verirse ne olacağını ve o olacakların yükünü taşıyıp, taşıyamayacağını bilmiyor.

 

Üstelik PKK meselesi şu anda Ortadoğu’da ortaya çıkan yeni gelişmeler nedeniyle (Kuzey Suriye, IŞİD vs.) tamamen çok grift bir hal aldı ve tamamen olağanüstü stratejik bir özellik taşıyor.

 

Ve, bu tür olağanüstü makro stratejik kararlar…

 

a-o ülkenin kamuoyu ve siyasi grupları temsil eden siyasi partileri

 

b-o ülkenin parlamentosu

 

c-o ülkenin silahlı devlet gücü ile birlikte alınabilir.

 

Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın “çözüm sürecinde” gıpta edilecek birşey yok Kılıçdaroğlu için.

 

Hem de üstelik CHP yaklaşık % 26’lık oyu çok hassas dengelerde alıyor ve bu kadar az bir oyu bir de sonuç alınamayacak mecralarda heba etmek hiç akıllıca olmaz.

 

Yarın gündem müsait olursa bu % 26 oyla devam edelim.

 

 

 Safile Usul Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Eski camlar bardak oldu
Özel-İmamoğlu-Yavaş ekseni
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor