Abdullah Gül gelecekteki siyasal denklemlerin hiçbirinde olmayacak

Abdullah Gül gelecekteki siyasal denklemlerin hiçbirinde olmayacak
4 Ocak 2018 09:21

Türkiye’nin pratik siyasal yaşamına bir katkıda bulunmak için Abdullah Gül hakkında bildiklerimi okurlarımla paylaşmak istiyorum.

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

Zira Abdullah Gül’ü siyasal geçmişi, karakteristik yapısı, psikolojik özelliklerini geçmişte tanıma fırsatı buldum.

 

 

Beni yakından tanıyan okurlarım iyi bilir ki, eski AKP milletvekiliyim.Ama aynı zamanda partinin ilk milletvekillerinden olmakla birlikte, ülkemin ve ulusumun felakete gittiğini görünce AKP’den milletvekilliği döneminde, yani 2005 yılında istifa etmiş olan bir siyasetçiyim.

 

 

Bir genel bilgi daha vereyim siyasal durumumla ilgili olarak:AKP’nin sadece kurucu il başkanı değil, parti kurulmadan önce kapanan Fazilet Partisi’nden ayrılan, o zamanlar yenilikçi olarak nitelenen, bugünün başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdullatif Şener, Mehmet Ali Şahin ve diğerleri ile birlikte hareket eden yerel bir siyasetçiydim.Daha açık bir ifade ile Fazilet Partisi’nde Tanıtım ve Medya’dan sorumlu Erzurum il başkan yardımcısıydım.Erzurum teşkilatından sadece ben yenilikçi kanat ile birlikte hareket ediyordum.Daha sonra AKP il başkanı, akabinde 200’de milletvekili seçildim.

 

 

Şimdi, o dönemde yaşadığım, Abdullah Gül ile ilgili bir anekdot anlatmak istiyorum.

 

 

Öncelikle siyasal etkinlikle ilgili bir düşüncemi yansıtmak istiyorum:Siyasette parti içi veya parti dışı muhalefet çalışmalarında hakaret etmeden ülke veya partiyi uçuruma götüren muhalif liderlere karşı sert retorik kullanılmasından yanayım, bilhassa Batı kültüründen uzak fetişist toplum yapısına sahip doğu ülkelerinde bu çok işe yarıyor.Bugün RTE’nin başarılı olmasının en büyük nedenlerinden biri budur.

 

 

Fazilet Partisi henüz kapanmamıştı, 14 Mayıs 2000’de büyük kongresi vardı.Necmettin Erbakan siyasal yasaklı olduğu için emanetçi olarak Recai Kutan genel başkanlığa adaydı.Recai Kutan’ın karşısına yenilikçilerin adayı olarak Abdullah Gül koyulmuştu.Erbakan ve ekibi çok sert söylemlerde bulunuyor ve yenilikçileri yerden yere vuruyorlar, Abdullah Gül’ü haşat ediyorlardı.Buna karşılık olarak ben bir il yöneticisi olarak, her şeyi göze alıp Erbakan aleyhinde ağır suçlayıcı ifadelerle beş sayfalık bir mektup yazarak 81 il başkanına gönderdim.Ayrıca yenilikçilerin adayı Abdullah Gül’e de uzun bir mektup yazıp siyasal çalışmalarıyla ilgili önerilerim oldu.Birkaç gün sonra Abdullah Gül beni telefonla arayarak çok sert ifadelerle mücadele etmememiz gerektiğini söyledi.Çünkü Erbakan kanadından gelen yoğun baskılardan korkarak kabına çekilmişti.İl başkanlıklarına yazdığım Erbakan’ı suçlayıcı mektubum üzerine ben de ağır hakaretlere maruz kalıyordum.Abdullah Gül yapılan o kongrede bayağı yüksek bir oy almıştı, Recai Kutan’la arasındaki fark çok azdı ama bu başarı onun değil, aynı ekipteki diğer yenilikçi ekibin çalışmaları sonucuydu.Örneğin, Abdüllatif Şener kongreden önce delege çalışması için Erzurum’a gelmişti, onunla birlikte doğu illerine kadar gitmiştik.

 

 

Bu anekdotu şunun için anlattım:Abdullah Gül en küçük siyasal bir hücum karşısında çok korkar ve derhal geri çekilir, asla siyasal bir etkinlik gösteremez.Korkaklık hastalığı vardır, dersem abartmamış olurum.

 

 

Abdullah Gül’ün bugüne kadar geldiği siyasal makamlar hep tesadüflerin eseridir.Refah ve devamı Fazilet Partisi’nde Erbakan onu bir yerlere getirip bakan ve genel başkan yardımcısı yapmış, AKP’de’de siyasal konjonktür gereği RTE’nin emanetçisi olarak yükselmiştir.

 

 

Abdullah Gül, başkasının sırtına yaslanarak bedavadan siyasal yükselmeye alışıktır ve çok korkak psikolojik yapısı gereği bundan başka çaresi yoktur ve bundan sonra da sırtını yaslayacağı, gölgesinde yürüyeceği partner bulamayacaktır.

 

 

Tahmin edersiniz ki, bu makaleyi yazmamın nedeni, Abdullah Gül’ün geçtiğimiz günlerde RTE’nin çıkardığı 696 sayılı KHK hakkında çekincelerini söylemesidir.

 

 

Ama bu bağlamda RTE’den çok ağır zılgıtlar yiyince yukarıda belirttiğim karakterine uygun olarak korkarak, sinerek kabuğuna çekilmiştir.Hele RTE’nin hakarette sınır tanımaz trollerinin küfürlerine maruz kalınca titreyerek kabuğuna çekilmiştir.Hatta kısık ses tonunu bile hakaret konusu yaptı, azgın troller.

 

 

Abdullah Gül, fırsatçı karakteri ile o kadar çok bedavacıdır ki, milletvekili seçilme yasağı olan RTE rüzgarı ile AKP büyük bir iktidar ve kendisi de başbakan olunca şunu hesap etmiştir:Tayyip Erdoğan hiçbir zaman milletvekili seçilemeyecek ve ben de büyük bir siyasal mirasın üstüne konacağım ama evdeki hesap çarşıya uymamıştır.Abdullah Gül hep kurnazlıkla hareket etmiştir ve aslında RTE ile hep içten içe düşman olmuşlardır, öyle ki, bu düşmanlık eşlerine kadar yansımıştır.

 

 

Şimdi bir şeyi anımsatmak istiyorum:2007’de AKP’den ayrıldıktan sonra geçtiğimiz Anavatan Partisi grubu milletvekilleri olarak Abdullah Gül’ü, bu adamlara devlet teslim edilemez diye 367 sayısı tamamlanmasın diye cumhurbaşkanlığı seçimine katılmadık ama seçimden sonra gelen MHP grubunun katkısı ile yine tesadüflerin eseri olarak gelip cumhurbaşkanlığı makamına oturdu.

 

 

Ve, Abdullah Gül’ün yedi yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin makro ve mikro seviyelerde tüm kurumlarının altlarına dinamitler yerleştirildi.RTE,TBMM’den Abdullah Gül’ün onayına gönderdiği tüm yıkıcı yasalar noter marifetiyle hep onaylandı.

 

 

Abdullah Gül aynı zamanda çok bencil kişiliği nedeniyle, RTE’den çok korktuğundan dolayı hiçbir vicdan azabı duymadan RTE’nin yıkıcı yasalarını onaylayarak Cumhuriyet’i paramparça etti.

 

 

Abdullah Gül’de hiçbir vicdani kırıntı yoktur.

 

 

Bu bağlamda zaman zaman, CHP’nin, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağ ve sol oyları RTE Karşısında birleştirmek amacıyla aday göstereceği dillendiriliyor ki, çok yanlış bir strateji olur.

 

 

Bir defa RTE’nin salvoları karşısında Abdullah Gül saklanacak bir yer arar ve asla onunla bir sonuç alınamaz.

 

 

CHP’nin Cumhuriyet ve Atatürk devrimlerine bağlı olması koşuluyla sağ kanattan bir cumhurbaşkanı adayını desteklemesine karşı değilim ama, RTE karşısında dimdik ayakta duracak ve onu tanıyan bir siyasetçi olarak korkmadan haşat edecek bir adın bulunması gerekmektedir.

 

 

Bu arada siyasal yaşamımıza bir katkıda bulunmak üzere bir anımsatma yapmak istiyorum.

 

 

Edindiğimiz bilgilere göre AKP’den en az elli milletvekili ve siyasal gelecek peşinde olan birçokları, Abdullah Gül’ün kapısını aşındırıyormuş.

 

 

Bu insanlar elbette Abdullah Gül’ü yakından tanımayanlardır.

 

 

Korkak, çekingen, bencil ve tüm siyasal makamları şansın eseri tesadüflerle almış olan Abdullah Gül’den asla bir siyasal hareket beklemesinler.

 

 

Zira o her defasında, ‘’bakalım bir ümit var mı?’’ düşüncesiyle hafiften bir kafasını çıkarır ama RTE’den şamarı yiyerek derhal o kafayı içeri çeker.

 

 

Benden söylemesi!

 

 

Bir de, kültür düzeyi çok düşük ülkelerde fetişizm yaygın olduğu için, insanlar daha önce devlet yönetmiş olan siyasetçilerden başka kurtarıcı siyasal figürler düşünemiyorlar.

 

 

Türkiye’nin durumu da ne yazık ki budur.

 

 

Ülke RTE ve Gül mengenesinin arasına sıkışıp kalmış, halbuki Türk ulusu kendini yönetecek çok sayıda cevher politikacıyı çıkaracak kapasitededir, çok iyi yetişmiş şahsiyetler vardır.

 

 

Maalesef ki, buna kendilerini aydın olarak yaftalayan birkısım kültür adamları, gazeteciler, siyasetçiler de alet olmaktadır.

 

 

Benim tanıdığım siyasal figürler arasında en zayıfı, en korkağı, en çekingeni, Kemal Sunal’ın kabadayı filmlerinde yansıttığı gibi sadece tesadüflerle bir yerlere gelmiş olanı Abdullah Gül’den başkası değildir.

 

 

Siyasal konjonktür o kadar çok değişti ki, bundan sonra onu hiçbir tesadüf bir yere getirmeyecek ve sırtını dayayacağı bir partner bulamayacaktır.

 

 

Herkes ona göre siyasal pozisyonunu alsın.

 

 

Hem de RTE’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni parçalayıcı tüm yasalarını vicdanı sızlamadan bir noter gibi onaylayan adamı bir daha ülkemizin başına kimse musallat etmemelidir.

 

 

‘’Yapan, bir daha yapar’’ atasözü Japonlar’a aittir.

 

 

RTE ve Gül birlikte Cumhuriyet’i mahv-u perişan ettiler, şimdi de çıkarları uğruna birbiriyle savaş savaşıyorlar.

 

 

İRAN’DAKİ KİTLE HAREKETLERİ HER DÖNEM TÜRKİYE’YE MODEL OLDU

 

 

RTE’nin ‘’696 sayılı KHK’yı millete iyi anlatın…’’ mealindeki talimatının esas nedeni kuşkusuz ki, İran’daki kitle hareketleridir.

 

 

Çünkü Türkiye’ye model oluşturmasından ciddi anlamda çekiniyor.

 

 

Türkiye’deki dinci hareketlerin bugüne de yansıyan en büyük nedenlerinden biri, 1979 yılında Humeyni’nin çok büyük kitlesel devinimlerle gelmesinden sonra olmuştur.

 

 

Bugün de özgürlükleri için meydanlara çıkan İranlılar, yine aynı kitlesel psikoloji ile Türk halkına model oluşturabilir.

 

 

İşte bundan RTE çok çekiniyor.

 

 

Çünkü, çıkarılan 696 sayılı KHK nedeniyle Türk halkı kan içici milis güçlerine karşı yarınından emin değildir.

 

 

İşte, annelik şefkati taşıyan kadınların bile zaman zaman müdahalesine neden olan, milis saldırısına benzer saldırılar ile alçak yaratıkların sokaklarda, pazarlarda sopalarla açıktan adam dövmelerinin asıl nedeni bu korkunç faşizan KHK’nın verdiği kan içici şerefsiz cesaretten başka bir şey değildir.

 

 

Binali Yıldırım’ın dediğinin aksine esas darbeci 696 sayılı KHK’ye karşı çıkanlar değil, bunu destekleyenlerdir.

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!