ABD’de ayaklanma: Mesele ‘ırk’ değil ‘sınıf’ çatışması

ABD’de ayaklanma: Mesele ‘ırk’ değil ‘sınıf’ çatışması
27 Kasım 2014 11:00

ABD’de 18 yaşındaki Michael Brown’ı öldüren polis memuru Darren Wilson’ın yargılanmaması yönündeki karar, ülkede yıllardır süren ‘ırkçı polis şiddeti’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

 

ABD ‘nin Ferguson kentinde geçen ağustos ayında siyah bir genci 12 kurşun sıkarak öldüren polis memuru hakkındaki dava talebinin reddedilmesi, hem halen devam eden yaygın gösterilere neden oldu hem de ABD’de pek çok tartışmayı alevlendirdi. Bu tartışmalardan biri güvenlik güçleri içindeki ‘ırkçılık’ eleştirilerine ilişkin… Amerikan polisinin siyah gençlere yönelik ‘ırkçı önyargılarla’ giriştiği şiddet eylemleri daha önce de büyük toplumsal huzursuzluklara yol açmıştı. 1992’de siyah bir gencin 4 beyaz polis tarafından feci halde dövülüşünü gösteren kayıtların ortaya çıkmasının ardından ve 2001’de de yine bir siyah gencin polis kurşunuyla can vermesinin ardından da ülke çapında yaygın gösteriler düzenlenmiş ve bu eylemlerde de çok sayıda can kaybı yaşanmıştı.

 

ABD’de son olayla birlikte yargıdaki jüri sistemine ilişkin sorgulamalar da dikkat çekiyor. Bazı Amerikalı uzmanlar ise esas sorunun bir “sınıf çatışması” olduğunu dile getiriyor. Buna göre, ölümüyle olayların ve tartışmaların fitilini ateşleyen kurban Michael Brown’ın ‘sorunu’, ten rengi değil, toplumsal statüsü, bir başka deyişle ‘ait olduğu sınıf': Yoksullar…

 

‘İNSAN DOĞUŞTAN IRKÇI OLMAZ’

 

Almanya’nın Deutschlandfunk radyosuna konuşan St. Louis Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Joyce Mushaben, “Jürinin dava talebini reddetmesi ABD’deki iki farklı adalet sistemi olduğunu göstermiyor mu?” şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı:

 

 

“İki sınıflı sistem olduğu kesin. Ama bu ırkçılık suçlarının değerlendirilmesinde değil, kimin iyi avukata verebilecek parası olduğu ve kimin daha nezih muhitlerde oturabilecek mali durumda olduğuyla ilişkili. Varlıklı zümre daha iyi eğitim alma ve daha kazançlı iş bulma imkânına sahip. Bütün bunlar mali kaynağın eşit dağılmamasının, sorunun temelini oluşturan eğitim sistemimizde yol açtığı farklılıklardan doğuyor. Kentin kuzeyindeki okulların akreditasyonu iptal edildiğinden 2000’li yıllardan itibaren beyaz nüfus Ferguson’u terk etmeye başladı. Örneğin Almanya gibi bir ülkenin bazı yerlerinde orta dereceli okul açılmasına izin verilmediğini tasavvur edebilir misiniz?”

 

Deutsche Welle Türkçe servisinin aktardığı habere göre, Prof. Joyce Mushaben, “Polis tarafından öldürülen Michael Brown’un sorununun tenin renginden değil, fakir bir muhitte yaşamasından mı kaynaklandığı” şeklindeki soruyu yanıtlarken de şunları söylüyor:

 

“Evet, ten rengi dar gelirlilerin çoğunlukla azınlıklardan oluşması bakımından rol oynuyor. Maddi imkanları sınırlı olduğundan kirada oturmak zorundalar. Kiracı olduklarından daha az emlak vergisi tahsil ediliyor ve okulların masrafını karşılamak zorlaşıyor. Konunun teorik analizine girmeden şunu söyleyebilirim: Eğitim, meslek öğrenme ve çalışma eşitliğini sağlamak için yeni yollara başvurmak zorundayız. Medyada, televizyonda ve sinema filmlerinde hep bu tür basmakalıp ırkçı konular işlenmesi bakımından ten rengi önem kazanıyor. Buna, isteyen herkesin silah taşıyabilmesini de eklemek gerekir. Bu durumda polisin refleks halinde tepki göstermesi anlaşılır bir davranış. Zenci genci vuran Wilson’un yanında tabancasından başka hiçbir silah yoktu.”

 

AMERİKAN POLİSİ IRKÇI MI?

 

Mushaben, “Amerikan polisi ve ırkçılık” konusuna ilişkin soruyu ise şöyle yanıtlıyor: “Temel sorun bölgemizdeki polislerin çoğunlukla beyaz olmasından ve diğerlerinin görevlendirilememesinden kaynaklanıyor. Polisten görev bölgesinde oturması isteniyor. Çoğu, öncelikle şehir merkezindeki okulların kötü olması yüzünden buna yanaşmıyor. Irkçılık, 1940 ve 50’li yıllardaki gettolaşmayla başlayan ve ırkların birbirini tanımasını zorlaştıran kentleşmeden kaynaklanıyor. Polis yaya dolaşsa ve komşu mahalledeki insanlarla tanışıp konuşsa, karşılıklı güven ortamı oluşturulabilir. Ama sadece aracında oturur ve yanından geçen herkesin silah taşıdığından kuşku duyarsa, sonu iyi olmaz.”

 

‘SİYAHLAR EŞİT MUAMELE GÖRMEK İSTİYOR’

 

Washington’daki Amerikan İlerleme Merkezi’nden Sam Fulwood da, ayaklanmaların Afrika kökenli genç Amerikalıların sistemle ilgili sorunlarından kaynakladığını söylüyor: “Irkçı ayrımcılık, polis şiddeti, ekonomik eşitsizlik ve konut eşitsizliği söz konusu. Bütün bunlar nefreti besliyor. Afrika kökenli Amerikalılar, toplumdaki elit kesimle eşit muamele görmek istiyor. Ayaklanmaların asıl nedeni bu.”

 

Ferguson’daki polis şiddeti, 23 yıl önce Amerikalı siyah Rodney King’in Los Angeles’ta beyaz polis memurları tarafından dövüldüğünü gösteren video kayıtlarını da yeniden gündeme getirdi. 1992’de yaşanan bu olayda da polislerin ‘aklanması’, Amerikan tarihindeki en şiddetli ayaklanmalara yol açmış, Los Angeles’ta 55 kişi hayatını kaybederken 2000’den fazla kişi de yaralanmıştı.

 

‘ELLERİNDE KALAN TEK GÜÇ GÖSTERİLER’

 

Amerika’nın Sesi servisine konuşan kamu politikaları uzmanı Elsie Scott da ayaklananların sistem dışı kalmış Afrika kökenli Amerikalılar olduğu görüşünde:

 

“Gösterilere katılan insanlar, kendini güçsüz hissedenler. Bu insanlar, ellerindeki tek gücün gösterilere katılıp, sahip olamadıkları iş yerlerini ateşe vermek olduğunu düşünüyor.”

 

(Derleyen: Hakkı Özdal)

 

Kaynak: Radikal