22 Temmuz Soruşturması’nda sıcak gelişme

22 Temmuz Soruşturması’nda sıcak gelişme
27 Ağustos 2014 17:40

22 Temmuz Soruşturması kapsamında tutuklanan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli eski İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan ve eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Ömer Köse başta olmak üzere son yapılan operasyonlarda tutuklanan Terör ve İstihbarat Şube’den toplam 44 polis, gözaltında yaşamış oldukları hukuksuzluklara ve tutuklamalara itirazda bulunarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.

 

Tutuklanan polislerin avukatlarından Ömer Turanlı, Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru ile ilgili olarak basın mensuplarına yaptığı açıklamada “Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aylardır yaptığı konuşmalarda ‘yasal düzenlemeler yapacağız’ diyerek polise yönelik operasyonlara zemin hazırlandığını, projelerin uygulamaya konulduğunu, aylardır zemini oluşturulmaya çalışılarak cadı kazanları kurulduğunu ve cadı avına başlanıldığını tüm milletimiz görmektedir. Özgürlük Hakimliklerinin yerine Sulh Ceza Hâkimliklerinin kurulması Tabii Hâkimlik ilkesine aykırıdır. Bu Hakimliklerin kurulmasının, ‘önce bir suç unsuru oluşturulduğu, sonrasında buna uygun yargıçlar ve savcılar ihsas edildiği ve ona göre de bunların nasıl hareket edeceklerini bir anlamda formüle edildiği anlamına gelmektedir. Tüm bu yapılanlar, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluş felsefesine ve işleyişine uygun bir tarzdır. Bu bir ‘olağanüstü yargı rejimi’ dir” dedi.

 

“ANAYASA MAHKEMESİ’NİN TUTUKLUK KARARI, MAHKEMENİN ÖZGÜRLÜKLERİN GÜVENCİSİ OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR”

 

Yaptıkları başvuru ile Anayasa Mahkemesi’nin adaleti işletmesini beklediklerini söyleyen Ömer Turanlı, “Anayasa Mahkemesinin Twitter ve tutukluk gibi kararları, Mahkemenin özgürlüklerin güvencesi olduğunun bir göstergesidir. Türkiye’de gerçek hukukun uygulandığı bir Mahkemenin var olması, hukuka olan güveni arttırmaktadır. Rayından çıkmış olan hukukun tekrar rayına oturtulması için Müvekkillerin 22.07.2014 tarihinden itibaren yaşamış olduğu hukuksuzluklar ile ilgili Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruda bulunduk. Mevlana’nın dediği gibi ‘Adalet her şeyi yerine koymaktır, zulüm de bir şeyi yerine koymamaktır, yani başka yere koymaktır’ Müvekkillerimiz ve aileleri de Anayasa Mahkemesi’nin adaleti yerine koymasını ve adaletin işletilmesini beklemektedirler” ifadelerini kullandı.

 

“MÜVEKKİLLERE YAPILAN SORUŞTURMA CADI AVINA DÖNÜŞMÜŞTÜR”

 

Müvekkillerinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvurularda dile getirdiği hususları anlatan Turanlı, “Terör soruşturmalarında görevli müvekkillere yönelik sahur vakti başlatılan operasyonda hukuka aykırı uygulamalar bulunmaktadır. Sulh Ceza Hakimlikleri, kararları ile ‘hukuksuzluk sembolü’ olmuştur. Müvekkillere yönelik yapılan soruşturma “cadı avına” dönüşmüş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir çok maddesi ihlal edilmiştir. Ayrıca Müvekkillerimizin; AİHS’ye göre “yakalanan herkesin derhal bir yargıç veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış bir kamu görevlisinin önüne çıkarılması zorunludur. Aynı zamanda bu kişi makul bir süre içinde yargılanma ya da yargılama süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. ” Müvekkillerimizin sorgusunda CMUK’ta en fazla 4 gün olan gözaltı süresine ilişkin yasal düzenleme aşılmış ve hiçbir kanuni dayanak olmadan müvekkiller, 8 gün zorla adliyede tutulmuştur. Gözaltı süresinin aşılması nedeniyle AİHS’nin 5. Maddesi ihlal edilmiştir. Müvekkillerimizin nezaret şartları, sandalyelerin üzerinde ve açıkta yatan Müvekkiller gözaltı süresinin dolmasının ardından adliyenin 7 kat altında tutulmuştur. Yatak tahsis edilmeyen ve nöbetleşe sandalyelerde ve yerde uyumak zorunda bırakılan müvekkillere duş imkanı bile tanınmamıştır. Yazın sıcak günlerinde günlerce kapalı alanda kalan müvekkillerimiz, hakim karşısına çıktıklarında bu durumdan rahatsız olduklarını dile getirmişler ve bu da tutanağa geçmiştir. Ayrıca, gözaltındaki emniyet mensuplarının gözaltı süresi aşılmasına ve bayram olmasına rağmen aileleriyle görüştürülmemesi , AİHS’nin 3. ve 8. Maddesindeki ilkelerin ihlali anlamına gelmektedir” diye konuştu.

 

“BAŞBAKAN ERDOĞAN’A ÖVGÜLERİ OLAN HAKİM İSLAM ÇİÇEK’İN SULH CEZA HAKİMLİĞİNE ATANMASI BİR HATADIR”

 

17 Aralık soruşturmasında şüphelileri tahliye eden Hakim İslam Çiçek’i eleştiren Ömer Turanlı, şunları kaydetti: “AİHS’nin 5. Maddesine göre; gözaltı kararının yasaya uygunluğu hakkında; kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise serbest bırakılma için bir mahkemeye başvurma hakkına sahip olması gerekmektedir. Bazı müvekkillerin ifadelerinin hiç alınmaması, avukatları olmadan ifade alınmak istenmesi, bazı ifadelerin tamamının zapta yazılmaması, ve tutuklanan sanıklara aleyhindeki delillerin gösterilmemesi gibi uygulamalar ve avukatların adliyede dilekçe verecek makam bulamaması da hak ihlallerinden bir diğeridir. AİHS’nin 6. Maddesine göre; şüphelilerin bizzat veya seçeceği bir avukatın yardımından yararlanarak savunma yapma hakkı vardır. Ancak, söz konusu soruşturmada sorgu hakiminin, avukatları mahkeme salonundan çıkartması, ardından da baronun atayacağı başka avukatlar tarafından temsil edilmesini şart koşması, açık bir hak ihlalidir. AİHS’nin 6. maddesine göre; herkes, adil ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkına sahiptir, 17 Aralık yolsuzluk soruşturması şüphelilerini tahliye eden ve Facebook adresinde Başbakan Tayyip Erdoğan’a övgüleri olan Hakim İslam Çiçek’in Sulh Ceza Hakimliğine atanması bir hatadır ve hakimin tarafsızlığına gölge düşürmüştür. Bu noktada aynı hakimin, terör soruşturmasını yapan polislerin de dahil olduğu soruşturmada görev alması, tarafsızlığa ilişkin şüpheleri güçlendiren açık delillerden biridir. AİHM içtihatlarına göre hakim tarafsız bir yargılamada bulunsa bile yargılanan kişide tarafsızlığının sorgulanmasına yol açacak şüphelere yol açması, hak ihlali olarak yorumlanmaktadır. AİHM’nin bu kadar hassas yaklaştığı bir konuda Hakim Çiçek’in sorgu sırasında “susma hakkımı kullanıyorum, sormam lazım, paşa gönlüm bilir…ö gibi ifadeleri tarafsızlığına oldukça gölge düşürmüştür ve bu da müvekkiller açısından hak ihlalidir”

 

“MESCİTTE BAYRAM NAMAZI KILINMASINA İZİN VERİLMEMESİ DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİDİR”

 

Polislere yönelik operasyonların sahur vaktinde yapılmasını, gözaltı süresince iftar ve sahur saatlerinde yemek servis edilmemesini din ve vicdan özgürlüğü ilkesini ihlal olarak değerlendiren Turanlı, “Doğal hakim ilkesi, “suç şüphesinin doğumu anında görevli ve yetkili olan mahkeme tarafından yargı faaliyeti yapılabilmesi” kuralıdır. Doğal hâkim ilkesiyle, bir suç iddiasına ilişkin yargılamanın olaydan sonra kurulacak bir mahkeme tarafından yapılması yasaklanmaktadır. Bu ilkeyle kişiye veya olaya özgü mahkeme kurma imkanı ortadan kalkmaktadır. Sulh ceza hakimliklerinin geriye dönük alacağı bütün kararlar ya AYM ya da AİHM tarafından kadük sayılacağının düşünüyoruz. AİHS’nin 13. Maddesindeki etkili itiraz hakkı ihlal edilmiştir. AİHM içtihadına göre; bir mahkemenin verdiği karara itiraz için, itiraz yeri olarak üst mahkemenin gösterilmesi gerekmektedir. Yeni kurulan Sulh Ceza Hakimliklerinde ise üst bir mahkemeye itiraz yolu kapalıdır. Müvekkillerimizin tutukluluğuna dair itirazına başka bir sulh ceza hakimi bakmaktadır. Bu nedenle, son operasyonlarda tutuklanan müvekkillerimiz başta olmak üzere, bundan sonra Sulh Ceza Hakimliklerinin verdikleri bütün kararların sistematik olarak Anayasa Mahkemesi tarafından “etkisiz itiraz yolu” gerekçesiyle ihlal olarak yorumlanması yüksek bir ihtimaldir. Sulh Ceza Hakimlikleri kararlarının AİHS’nin 13. maddeyle korunan etkili başvuru hakkını ve 6. maddeyle korunan adil yargılanma hakkını ihlal ettiği aşikardır. Müvekkillerimize yönelik operasyonların sahur vaktinde yapılması, gözaltı süresince iftar ve sahur saatlerinde yemek servis edilmemesi ve mescitte bayram namazı kılınmasına izin verilmemesi din ve vicdan özgürlüğünün ihlalidir. AİHS’nin 9. maddesiyle korunan din ve vicdan özgürlüğü ilkesi ihlal edilmiştir” şeklinde konuştu.